28 Şubat 2016 Pazar
MAX ERNST
''Meryem ellerini uzatıyor geçmişe.
İsa'nın bakışları geleceğe uzanıyor.
Havva yenmeyecekse, tanrı bu elmayı neden koymuş diyor.
Biri durmaksızın yineliyor.
Biri ağlıyor, güneş bize Jüpiter'den daha yakındı diyor.
Biri yalnızca bir yol vardır,
Söylenmek istenen değil,
Yapılmak istenen değil,
Olacak olan diyor.
Biri robotun yazdığını, sen yazdın sandım diyor.
Biri nerede dünyayı avlayan güneşin okları.
Nerede; ''x-y=a+b+z:3?x^é>m5wn$,~ok€.*^½öl.çözüm%&*é.üüü.ürü/8!üüü
Formülleri diyor...
Nerede Moral'ın diledikleri.
Nerede internet uygarlıkları.
Nerede eylemcil, sömürel yapılar.
Nerede Neronsu saçmalıklar.
Distribütör cumhuriyetleri.
Magazin devletleri.
Nerede çanaksı meteor çukurlar.
Kalderalar, kraterler, volkanlar.
Nerede statükolar.
Somalileşme ruhu.
Nobran yönetimler.
Kur cumhuriyetleri.
Nerede mazohistik yapılar.
Şarkikaraağaçlar.
Son iki dizeyi ayrı sevdim, avcı var ama vuran onun silahı değil de dağlara vuran güneş, naifçe bir ters köşe, en çok şiire yakışırdı zaten diyenler...
Sonbaharda bir şafak vakti;
'Uzanıyor yol...
kayalıkların arasından,
Gösterişsiz çayırda,
kara boğalar otluyor.
Çiy damlalarıyla,
ıslanırken toprak,
ırmak dönemecine doğru,
ağaçlı yol yaldızlanıyor.
Sırtında tüfeğiyle,
sivri kayaların arasından,
yürürken avcı,
mor dağlara vuruyor güneşin ilk ışıkları.'
Nerede Machado.
Nerede ilkeler, kavimler,
Beyaz camdaki açık oturum.
Civan perçemi, dulavrat otu, kurumlarımız.
Nerede yamaçlar, aşklar, çiçekler.
Nerede Max'ın söylemek istedikleri.
Acı sular, durgun sular, akarsular.
-Çektiğim acıdan değil, meraktan soruyorum-''
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder