28 Şubat 2016 Pazar

DOLAYIMLAR

''Hermann Melville, Bartleby adını taşıyan öyküsüyle, ‘Bartleby Sendromu’nun isim babası olmuştu. Bartleby Sendromu, herhangi bir nedenle yazım gücünü yitiren, yazarlık yaşamının doruğundayken, suskunluğa yönelen yazarları nitelemek için kullanılan bir klişeye dönmüştür.'' Bu bir şehir efsanesi ve böyle bir şey yok, varsa da bir yanılgı, Bartleby'yi okursanız anlarsınız, Bartleby, bir postanenin, alıcısı ölmüş mektuplar dairesinde çalışırken bunalıma girip, bir avukatın yanında sekreterliğe başlayan biridir, ama o kadar etkilenmiştir ki işinden ve umutsuzluğa kapılmıştır ki yaşamdan hiç bir dileği, buyruğu, işi yapamaz hale gelmiştir, sürekli şu an yapmayı düşünmüyorum, şu an yapamayacağımı belirtmek istiyorum gibi yanıtlar verir, insanlar onu anlayışla karşılar nede olsa yıkkın, bitmiş biridir, olaylar nedeniyle hapse kadar düşer, orada da aynı tutumunu sürdürür ve bir gün avluda, su kanatlısı gibi, uyuyor zannıyla yanına yaklaşıldığında ölmüş olduğu anlaşılır ve korkunç derecede şaşırtıcı, acıklı bir öyküdür, yazmayı bırakan bir yazar sendromuyla ilgisi yoktur, salt Bartleby'nin tutumundan hareketle, hayattan umudunu kesenlerin her tür sendromuna 'olabilirse' bu ad verilebilir ama yazarlara özgü bir şey diye sunmak, kısır bir tutum olur bu öykü için, Bartleby evrendir, yaşamanın anlamsızlığı üzerine ve Godot' yu Beklerken'in yarıtersinir, farklı bir versiyonudur, Bartleby'yi okumadan ölmeyin, çünkü umutsuzluk aşılamaz; boşuna yaşamanın, gerçek ve kayda değer olmayan şeylerin peşinde koşmanın ölümcül derecede acınası ve gülünç şeyler olduğunu, yaşamın ondan bir şeyler almak değil, ona bir şeyler verebilmek olduğunu, sinik ama vahşice bir anlatımla yüzümüze vuruyordur, Bartleby, yazmayı bırakan değil tam aksine yazmanın, düşünmenin, bir şey üretmenin, belki de karşılıksızca vermenin, her tür insani çabanın, insan olmaya çalışmanın çok büyük ve önsel, erkin derecede anlamı olabilecek ve bu tür çabaların bilip duyumsayamayacağımız görkünç bir derinliği olabileceğini düşünmemizi sağlar ve bunu keskinleştiren bir anlatımla ve ama usulca fısıldar bizlere, Bartleby, maddenin, her tür biçim ve içeriğin insani bir anlamı olabilecekse değeri olabileceğini, anlamsız diye niteleyebileceğimiz her tür devinimin boş ve değersiz bir çaba olduğunu anıştıran ve bunu tersini yaparcasına bir yazınsal görsellikle yansıtan, büyük ve derin bir öyküdür, sen güzelsin ama güzellik görecelidir, sen barbarsın ama hangimiz barbar değiliz ki, çirkinsin sen, tanrının yarattığı, nasıl çirkin olabilir ki, şahin avcısı gibi bir sevgilim vardı, petrolün litresi kaç para diye sorardı, halibut ve beyaz keçi avından döner, kenevirin taban fiyatını biliyor musun derdi, kazları tahılla besler, kaz yumurtalarını sepete doldurup, sıkça komşularına uğrar, akşamları da yerdi, dağın köylerini, kentin kulübelerini dolaşır, biriktirdiği banknotlarla pek sık tapuya uğrardı, bir pars kadar çevikti, ırmak boylarında yıkanır, gece kayanın kovuğunda saklanırdı kuşlar gibi, Uruk'un kerpiç binaları göğe yükselirken, o köleleri gözetler, düşüp ezilenlere, bir ug-aslanı gibi kükrerdi, Ninurta'nın yaptırdığı su kanallarında suyunu satar, Elam büyücüsü gibi alım kerlere çanını sallar, parasız pulsuzlar deliklere kaçardı, balçıktan yarattığı kartal sazanı kaptığında, kamışların arasına koşup ağzından çalar, yaşlandıkça giderek kötürümleşir, umudunu yitirdikçe su aygırlarıyla çiftleşirdi, ah yaşam dizginsiz doyumlarla, gemi azıya almış dolayımlardır derdi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder