28 Şubat 2016 Pazar
APOKRİF
Göğüsleri kadehlere ölçü olan Marie'm, kulak ver diye inledi Lui. Karanlık ışıkta yol alamaz. On üç temmuz akşamı günlüğüme yazacak değerde bir şey yok notunu düştüm, ertesi gün kan gövdeyi götürdü. Yüzeysel bir derinlikte birbirini katlettiler, ölümü kanıksadılar ve övdüler.
Çalıntı ile alıntı arasındaki fark nedir. Bir yapıtın omurgası size ait, tümleyici öğeler başkasına aitse yapıtınız alıntılarla süslü demektir. Omurgası başkasına ait görünüyor ama tümleyici öğeler size ait izlenimi veriyorsa yapıtınız çalıntıdan ibarettir. Homotrans nedir, zoosapiens, Kurani yazılar derin midir, demir su. Leibniz olabilecek dünyaların en iyisinde yaşıyoruz demiş, iyimser biri olarak ama ben kötümserim, tırnağımı kesmediğimde, barbar tüylerimi yok etmediğimde kendimi algılamak istemiyorum, baş parmağımız olmadığında bugünkü uygarlığa sahip olamazmışız, kavrama yeteneğimiz olamazmış, ayrıca kuyruk sokumunda geçmiş çağlardan kalan bir işaret varmış, ilkin dişil varlık yaratılmış, erkek bir sapma, eşeysizlik, üretisizlik, kastrato, iğdiş, kısır olum, umutsuzluk yayılsın diye varmış, erkek egemen, erk-ek topluma evrilmiş olmak ve onun tanrılarının, kendi özünü yenileyemeyen, üretemeyen, çoğaltamayan biri olarak, skolastik bir kültten yana olması, öğütlemesi, bir tür antiuygarlığı benimsemesi, ayrımcılığı, kayırmacılığı yeğlemesi, beni kötümser ve yokluktan gelip, yokluğa gideceğimiz konusunda da tastamam iyimser kılıyor!.. Ölümün kutsanıp yüceltildiği bir varoluş biçiminde, cehenneme övgünün, merhamet dolu mazohizmini önceleyen kozmik bir koşuşturma bu, birer kıro-magnon olan bizler, geçmiş çağlarda kabaran denizler, yanardağlar, patlayan volkan, düşen göktaşı ve 'tanrının gümbürdeyerek yürümesi' deprem ve taşkınlara bakarak, doğanın sövüş ve kovuşturmalarına bakarak, bu kötümserliğe kapılmış ve erkek, eşeysiz olan, üretisiz, yoklağanlık ve sönümün yaratığı, bu karamsarlıktan dolayı ortaya çıkmış olabilir belki de ama , yine de ölümlüyüz ve geçiciyiz biz, öyleyse eril olan, moniteist yapı, türetmeyen bir karamsarlık ve yok ediciliğin öznesi olarak varlar ve bu mottoya göre efendimiz olmalıdırlar!..
Ne ki iyimserlik ve kötümserlik aynı şey, madalyonun iki yüzü, alacak ve borç tersinirlikte eşdeğer, çiçek peşinde koşan kelebeğin eril kahramanı varsa, onun doyumsuz partneri, dişil bir hercai menekşe değil midir, Kazanova neyse Magdalena o, inanç ve inançsızlık, siyah ve beyaz hep birbirinin türevi, öyleyse hiçliğin ve sonsuzluğun sınırlarına varışımız, özü arayışımız, kendimizi parçalayışımız, evrenin algı kapılarında sonsuza dek sürüp gidecektir, insan biz neyiz, evren ne diye sorduğu sürece düşlerinin peşinde ölüp gidecektir, mikro ve makro evren belki birbiriyle bağlantısızdır, o bir yana evrenin gizine, kozmosun öbür ucuna ulaştığımızda, sırların sırrına, formüllerin makrosuna sahip olacağımızı sanıyoruz, oysa hiç bir şey değişmeyecek ve yeni bulguların eşliğinde yeni meraklar ve arayışlarla, bambaşka yolculuklara çıkacak, yeni bilinmezliklere doğru yelken açacağız. Bilinirlik, bilinmezliğin öteki yüzü, her bulgu kendi gizemini, bir başka bilinmezliğin ceninini taşır içinde, sonsuzluğun sonsuzluğudur bu, boşlukta, dönerek ilerleyen doğal bir uzay uçutunun içindeyiz biz, dünyayız. Bir sırra erdiğimizde, ondan sonraki çalacaktır kapımızı ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olacak bir ruhlar evinin yolcularıyız biz. Gordion bu, merak ve arayışla, düş ve düşüncenin karmaşık yolculuğu yazık ki bitmeyecek. Bizler tanrıyı arıyoruz ama, tanrıda bizi arıyor bir yerlerde, buluştuğumuzda, orada olduğunu bildiğimiz 'Ötekini' aramaya başlayacağız, hepimiz bir araya geldiğinde, neyi aramamız gerekirdi diye soracağız birbirimize, evrenin aynasında tıpkı bizler gibi görüntülerimizi arayacak, yansımalarımızın peşine düşecek, gerçeği onlara soracağız, biz onları göreceğiz ama onlar bizi göremeyecek, onlar bizi görecek ama biz onları göremeyeceğiz, sırların sırrı bu ve var oluş nedenimiz, ruh ikizlerimizi, yaşam gerekçelerimizi göremeden ölüp gideceğiz, insanın ve tanrının hırsı ve sırrı bu!.. Beynin kimyasal dürtülerinde, onulmaz sanrılarında bilim somut, din soyut (ruhani) düzenden sorumlu kılınmış, bilim kendini yadsıyarak ve çürüterek yenilerken, din değişmez değişkelerini, yorumların eklentisi ve katkıların sunumuyla gerçekleştiriyor. Bilimin karşıtı din değildir, bilimdir, dinin karşıtı da saltıklıkla kendisidir, gergedan, fil ve tavşan apayrı şeyler. Bilim tebaayı yönlendiren bir şey değil ama din politikleşebilir, başka her şey gibi mülkiyetin tanrısı bir yurtluk peşindedir. Dünya bilime göre kürevi, dine göre çorak ve bozkırdır ama, tüm veriler görecelidir, din kanoniktir, bilim zamanın verilerinden şaşmaz ve ussallıkla ütopiktir, dünya ise amorf, evrende cisim en büyük kütleyle, en az yeri kaplamak ister, bu bir yuvardır ve uzaklaştıkça her şey bir noktaya dönüşür ve hiçleşir, küremsi aya tanık olan ilk insan, dünyayı neden düz bilsin, yine de dünyevi alemde yeryüzü engebelerle dolu bir düzlüktür, kürevi olması da onu yuvarlak kılmaz, o denizlerin estetinde şan olmuş, görkemli bir topazdır. Bilim ve din sürgit çatışır, bu sömürünün kaynakçası, sermayenin vodvilidir, din bilimi tümüyle doğrulasa, kuşkusuz başka bir çatışma alanı anda doğacaktır. Bilinmeyenin gizemiyle süslenmiş, belirsizlikle var olmuş ve ikircik barındırmış her şey, eğilip bükülmeye elverişlidir, yaşam bilinmeyenlerle dolu olduğu sürece masal ve gerçeklik bir arada yol alacak, tansık ve yalın gerçek varlığını koruyacak, bilim barbar dünyasının içinde, vahşi yolculuğunu sürdürecek, ölüm biçim değiştirecek, insan metal yorgunluğuyla nesneleşecek, düşünce enginleşecek , uzaklıklar kat edilecek ama bilinmeyenin gizemi yenilmezliğini sürdürecek, dinin ve ritüellerin akineton uykusunda uygarlık ve moderniteyle uyum içinde safsatanın yılan ve yıldıran tahtı değişmeyecektir. İnsan, tanrı, melek ve şeytan baştan beri bir aradadır. Çünkü yaşam ve evren, toprak, hava, su ve ateş değildir, arayış ve merak, estetik kaygı (güzellik) ve sonsuzluğun gizencidir kozmosun temeli, tanrı bunun için vardır, bilim, din, politeizm ve sosyalite bunun için oluşur, cennet ve cehennem süstür, acı ve kederin kaçınılmaz endikasyonları yazgımızdır - değildir ama, gerçekte yalnızca insan tanrının karşısında, kozmosun karşısında yaratılmış, bir mikro evren, bir karşı kozmolojidir, ama ne yazık ki kendi içinde kendisiyle savaşmak aşamasındadır belki, kendini yenmeyi başardığında, dünyayı, evreni, tanrıyı ve kozmik acılarını da yenecek, salt estetik ve sonsuzluğun biricik yanıtının da kendisi olduğunu anlayacaktır. Kozmosun efendisi insandır, ama insan kendisinin efendisi olamamıştır. Bu büyük günahını, tanrıyı yaratarak ortak etmek istemiş, içindeki iblisi savuşturmaya çalışmış, kefaretini 'Evrenyanus'a yükleyerek günahların en büyüğünü işlemiştir. Bizler 'Bebek Evrenler' içinde belki de bir bebeğizdir. Kozmos belki çelimsizdir henüz, insanda belki bir tanrı parçacığıdır. Şimdi pişmanlıklar barındırıyor ama geleceği korkunç ve sonsuz güzellikler bekliyor. Biz göremeyeceğiz ama bizler göreceğiz!..
'Cici beach clup parti kizlari sezonu acilmistir. Bu sene de hep oldugu gibi elinizde tukenmeyen (ickisini bilerek bitirmezler cunku ikinciyi alacak paralari yoktur) naneli mojitolarinizi fosforlu pipetlerinizden yudum yudum cekerken, parasini zar zor denklestirip aldiginiz bikininizle selfie cekilmeniz beach clup kizi olmanin ilk sarti ha bir de; saclar iri dalga ya da kalca hizasinda duz olacak, gozlerde eye liner ve rimel, dudaklar en rezil renkli ruja bulanacak.'
Vizon onyedi aralık sıfır sıfır kırk beş, beğen, bugün para, elektrik ve atomun parçalanmasından daha büyük bir bulgudur, çünkü o olmasaydı, diğer ikisi olamazdı, devrimler ve karşı devrimler veya insanlık tarihi diye bir şey olmazdı, on dokuz aralık yirmi iki yirmi dokuz beğen non understand, woman versiyon, but abstrak and biokozmik and kaotik and karbon lif ritüel and psişik. yirmi aralık, sıfır dokuz kırk dokuz beğen anlaşılmazlık, kadın versiyon ama soyut ve ruhsal, biokozmik ve kaotik, sanki karbon liflerinden oluşmuş bir psişik resim, yirmi aralık yirmi sıfır sekiz beğen kavranması güç bir derinlik, alabildiğine soyut ve tinsel versiyonlar, feminen-freudyen bir belirsizlikle, sanki karbon liflerinden oluşmuş kaotik-psişik bir resim yirmi aralık yirmi on sekiz beğen kavranması güç bir derinlik, alabildiğine soyut ve tinsel versiyonlar, feminen-freudyen bir belirsizlikle, biokozmik, sanki karbon liflerinden oluşmuş psişik-kaotik bir resim, yirmi aralık yirmi yirmi bir beğen kavranması güç bir derinlik, alabildiğine soyut ve tinsel versiyonlar, feminen-freudyen bir belirsizlikle, sanki karbon liflerinden oluşmuş kaotik-psişik bir resim.
'Cici beach clup parti kizlari sezonu acilmistir. Bu sene de hep oldugu gibi elinizde tukenmeyen (ickisini bilerek bitirmezler cunku ikinciyi alacak paralari yoktur naneli mojitolarinizi fosforlu pipetlerinizden yudum yudum cekerken, parasini zar zor denklestirip aldiginiz bikininizle selfie cekilmeniz beach clup kizi olmanin ilk sarti ha bir de; saclar iri dalga ya da kalca hizasinda duz olacak, gozlerde eye liner ve rimel, dudaklar en rezil renkli ruja bulanacak.'
Çalıntı ile alıntı arasındaki fark nedir. Bir yapıtın omurgası size ait, tümleyici öğeler başkasına aitse yapıtınız alıntılarla süslü demektir. Omurgası başkasına ait görünüyor ama tümleyici öğeler size ait izlenimi veriyorsa yapıtınız çalıntıdan ibarettir. Homotrans nedir, zoosapiens, Kurani yazılar derin midir, demir su. Leibniz olabilecek dünyaların en iyisinde yaşıyoruz demiş, iyimser biri olarak ama ben kötümserim, tırnağımı kesmediğimde, barbar tüylerimi yok etmediğimde kendimi algılamak istemiyorum, baş parmağımız olmadığında bugünkü uygarlığa sahip olamazmışız, kavrama yeteneğimiz olamazmış, ayrıca kuyruk sokumunda geçmiş çağlardan kalan bir işaret varmış, ilkin dişil varlık yaratılmış, erkek bir sapma, eşeysizlik, üretisizlik, kastrato, iğdiş, kısır olum, umutsuzluk yayılsın diye varmış, erkek egemen, erk-ek topluma evrilmiş olmak ve onun tanrılarının, kendi özünü yenileyemeyen, üretemeyen, çoğaltamayan biri olarak, skolastik bir kültten yana olması, öğütlemesi, bir tür antiuygarlığı benimsemesi, ayrımcılığı, kayırmacılığı yeğlemesi, beni kötümser ve yokluktan gelip, yokluğa gideceğimiz konusunda da tastamam iyimser kılıyor!.. Ölümün kutsanıp yüceltildiği bir varoluş biçiminde, cehenneme övgünün, merhamet dolu mazohizmini önceleyen kozmik bir koşuşturma bu, birer kıro-magnon olan bizler, geçmiş çağlarda kabaran denizler, yanardağlar, patlayan volkan, düşen göktaşı ve 'tanrının gümbürdeyerek yürümesi' deprem ve taşkınlara bakarak, doğanın sövüş ve kovuşturmalarına bakarak, bu kötümserliğe kapılmış ve erkek, eşeysiz olan, üretisiz, yoklağanlık ve sönümün yaratığı, bu karamsarlıktan dolayı ortaya çıkmış olabilir belki de ama , yine de ölümlüyüz ve geçiciyiz biz, öyleyse eril olan, moniteist yapı, türetmeyen bir karamsarlık ve yok ediciliğin öznesi olarak varlar ve bu mottoya göre efendimiz olmalıdırlar!..
Ne ki iyimserlik ve kötümserlik aynı şey, madalyonun iki yüzü, alacak ve borç tersinirlikte eşdeğer, çiçek peşinde koşan kelebeğin eril kahramanı varsa, onun doyumsuz partneri, dişil bir hercai menekşe değil midir, Kazanova neyse Magdalena o, inanç ve inançsızlık, siyah ve beyaz hep birbirinin türevi, öyleyse hiçliğin ve sonsuzluğun sınırlarına varışımız, özü arayışımız, kendimizi parçalayışımız, evrenin algı kapılarında sonsuza dek sürüp gidecektir, insan biz neyiz, evren ne diye sorduğu sürece düşlerinin peşinde ölüp gidecektir, mikro ve makro evren belki birbiriyle bağlantısızdır, o bir yana evrenin gizine, kozmosun öbür ucuna ulaştığımızda, sırların sırrına, formüllerin makrosuna sahip olacağımızı sanıyoruz, oysa hiç bir şey değişmeyecek ve yeni bulguların eşliğinde yeni meraklar ve arayışlarla, bambaşka yolculuklara çıkacak, yeni bilinmezliklere doğru yelken açacağız. Bilinirlik, bilinmezliğin öteki yüzü, her bulgu kendi gizemini, bir başka bilinmezliğin ceninini taşır içinde, sonsuzluğun sonsuzluğudur bu, boşlukta, dönerek ilerleyen doğal bir uzay uçutunun içindeyiz biz, dünyayız. Bir sırra erdiğimizde, ondan sonraki çalacaktır kapımızı ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olacak bir ruhlar evinin yolcularıyız biz. Gordion bu, merak ve arayışla, düş ve düşüncenin karmaşık yolculuğu yazık ki bitmeyecek. Bizler tanrıyı arıyoruz ama, tanrıda bizi arıyor bir yerlerde, buluştuğumuzda, orada olduğunu bildiğimiz 'Ötekini' aramaya başlayacağız, hepimiz bir araya geldiğinde, neyi aramamız gerekirdi diye soracağız birbirimize, evrenin aynasında tıpkı bizler gibi görüntülerimizi arayacak, yansımalarımızın peşine düşecek, gerçeği onlara soracağız, biz onları göreceğiz ama onlar bizi göremeyecek, onlar bizi görecek ama biz onları göremeyeceğiz, sırların sırrı bu ve var oluş nedenimiz, ruh ikizlerimizi, yaşam gerekçelerimizi göremeden ölüp gideceğiz, insanın ve tanrının hırsı ve sırrı bu!.. Beynin kimyasal dürtülerinde, onulmaz sanrılarında bilim somut, din soyut (ruhani) düzenden sorumlu kılınmış, bilim kendini yadsıyarak ve çürüterek yenilerken, din değişmez değişkelerini, yorumların eklentisi ve katkıların sunumuyla gerçekleştiriyor. Bilimin karşıtı din değildir, bilimdir, dinin karşıtı da saltıklıkla kendisidir, gergedan, fil ve tavşan apayrı şeyler. Bilim tebaayı yönlendiren bir şey değil ama din politikleşebilir, başka her şey gibi mülkiyetin tanrısı bir yurtluk peşindedir. Dünya bilime göre kürevi, dine göre çorak ve bozkırdır ama, tüm veriler görecelidir, din kanoniktir, bilim zamanın verilerinden şaşmaz ve ussallıkla ütopiktir, dünya ise amorf, evrende cisim en büyük kütleyle, en az yeri kaplamak ister, bu bir yuvardır ve uzaklaştıkça her şey bir noktaya dönüşür ve hiçleşir, küremsi aya tanık olan ilk insan, dünyayı neden düz bilsin, yine de dünyevi alemde yeryüzü engebelerle dolu bir düzlüktür, kürevi olması da onu yuvarlak kılmaz, o denizlerin estetinde şan olmuş, görkemli bir topazdır. Bilim ve din sürgit çatışır, bu sömürünün kaynakçası, sermayenin vodvilidir, din bilimi tümüyle doğrulasa, kuşkusuz başka bir çatışma alanı anda doğacaktır. Bilinmeyenin gizemiyle süslenmiş, belirsizlikle var olmuş ve ikircik barındırmış her şey, eğilip bükülmeye elverişlidir, yaşam bilinmeyenlerle dolu olduğu sürece masal ve gerçeklik bir arada yol alacak, tansık ve yalın gerçek varlığını koruyacak, bilim barbar dünyasının içinde, vahşi yolculuğunu sürdürecek, ölüm biçim değiştirecek, insan metal yorgunluğuyla nesneleşecek, düşünce enginleşecek , uzaklıklar kat edilecek ama bilinmeyenin gizemi yenilmezliğini sürdürecek, dinin ve ritüellerin akineton uykusunda uygarlık ve moderniteyle uyum içinde safsatanın yılan ve yıldıran tahtı değişmeyecektir. İnsan, tanrı, melek ve şeytan baştan beri bir aradadır. Çünkü yaşam ve evren, toprak, hava, su ve ateş değildir, arayış ve merak, estetik kaygı (güzellik) ve sonsuzluğun gizencidir kozmosun temeli, tanrı bunun için vardır, bilim, din, politeizm ve sosyalite bunun için oluşur, cennet ve cehennem süstür, acı ve kederin kaçınılmaz endikasyonları yazgımızdır - değildir ama, gerçekte yalnızca insan tanrının karşısında, kozmosun karşısında yaratılmış, bir mikro evren, bir karşı kozmolojidir, ama ne yazık ki kendi içinde kendisiyle savaşmak aşamasındadır belki, kendini yenmeyi başardığında, dünyayı, evreni, tanrıyı ve kozmik acılarını da yenecek, salt estetik ve sonsuzluğun biricik yanıtının da kendisi olduğunu anlayacaktır. Kozmosun efendisi insandır, ama insan kendisinin efendisi olamamıştır. Bu büyük günahını, tanrıyı yaratarak ortak etmek istemiş, içindeki iblisi savuşturmaya çalışmış, kefaretini 'Evrenyanus'a yükleyerek günahların en büyüğünü işlemiştir. Bizler 'Bebek Evrenler' içinde belki de bir bebeğizdir. Kozmos belki çelimsizdir henüz, insanda belki bir tanrı parçacığıdır. Şimdi pişmanlıklar barındırıyor ama geleceği korkunç ve sonsuz güzellikler bekliyor. Biz göremeyeceğiz ama bizler göreceğiz!..
Göğüsleri kadehlere ölçü olan Marie'm, kulak ver diye inledi Lui. Karanlık ışıkta yol alamaz. On üç temmuz akşamı günlüğüme yazacak değerde bir şey yok notunu düştüm, ertesi gün kan gövdeyi götürdü. Yüzeysel bir derinlikte birbirini katlettiler, ölümü kanıksadılar ve övdüler.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder