28 Şubat 2016 Pazar
BİLGE
Çok üzgün görünüyordu, bir bilim adamı olarak da oldukça ünlü sayılırdı. Az gelişmiş bir ülkenin, her şeyiyle, her kişisiyle, tüm objesi ve süjesi, düşünülebilecek tüm unsurlarıyla az gelişmiş sayılacağını ve bunun bir domino etkisi yarattığını ileri sürerek, vulger deyimle, bu tip bir ülkenin en önde gideninin, siber bir uygarlıkta en sonda koşanın bile ardına düşemeyeceğini varsayan mottolarla, bir düşün sosyolojisi yaratmaya çalışıyor, kendisinin ileri sürdüğü düşünceyle de çelişmiş, çatışmış olmakla, bütün gücüyle idesini oluşturmaya, harflerle, hecelerle, gemi azıya almış sözcüklerle boğuşarak, bataklıkta bir gül, İda dağlarında, Istranca ormanlarında soyu tükenmekte olan bir bülbül gibi ötüşerek, varlığını test etmeye, kendine sıfatlar bulmaya çalışıyordu.
Onun ilginç sözlerinden ve bir görüşe yol açabilecek düş sağanaklarından birer örnekçe sunayım isterseniz... Az gelişmişliğe ayarlı bu sözler der ve kederle yalnızca bu topraklarda geçerli bir zatı sungur sayılmanın acısını sırtında taşır, zaman zaman bizimle paylaşırdı da...
Derki o, azgelişmişliğin birincil kuralı, yeniliğe öncelikle yenilikçilerin karşı çıkmasıdır, bu derdi anlağınızda bir çelişme, bir görüş teatisi yaratacaksa onu size bırakıyor ve teatral atışmalarınızı da izlemek istiyorum. İroniyi pek severdi kendisi... Sürdürüyor o, bir türlü hümanist olamayan, gaddar diye niteleyebileceğimiz bir insanın ruhunda neler vardır, neler oluşmuştur da, onun niteliklerinden biri olmuştur bu, kösnüllükle merak uyandırıyor bu konu bende derdi ve şehevi (!) bir gülüşle eklerdi, bu toprağın kadınları neden bu tip adamlara bayılır!..
Biraz hatta oldukça anlaşılmaz bir özdeyişi daha vardı, hala anlamış değilim, işte o diyalekti; Herkesin sevdiği bir şeyi öldürmek tanımsızdır (öyle ki tanımlanamazdır diye hep düzeltme gereksinimi duydum bu saçmalığı!). Bu bana feylesofçu, doktrinel kurnazlıklardan biri gibi göründü hep, anlaşılmaz şeyler söyle, bir tür ilgi odağı ol ve bilinemezliğine gömülerek, sürgit mutlanlı olmanın dikenli yollarında cirit at!..
Başka bir görüşü ya da düşünü o kadar saçma gelmiyor ama; 'Bir eylemden pişmanlık duymanın geçmişi değiştirmek olduğunu ileri sürüyor...' Bunu anlıyorum, karışıklığıysa anlaşılmazlığından ziyade, onu nasıl başarabileceğimiz üzerinde kuşkularım var, ya da olduğundandır, ama karışık sayılabilecek bir şeyin, çözümlenir ya da açınlanır olma noktasında gene karışıklığa yol açması, karışıklığın giderek katlanmasıdır ki, evren kaostur diyenleri haklı çıkarabilecek kılgılardan biri de, 'yine de' bu sanırım. Görüldüğü gibi karışıklık geri dönülmez biçimde sürebilen ve sonu uçurumla biten bir cennet kuşudur, cehennemde kanatları yolunmuş!..
Son incisi şu; Evrende, tek bir insanın yaşamış sayılacağı paradoksu, bunu kesenkes anlıyorum, açımlamaya (n değil) girişmek gereksiz, ayrıca sakinleştirici bir derinlik bu, kolay mı, bütün kuyulardan ödü kopar insanlığın. Bakın, biraz ileri gittim diye sanırım, ürküsül periler doluştu bile!..
Neyse, bizimkine neyin var dedim?..
Düşüncesinin derinlerinden uyanmış da, onu sonsuza dek pişmanlığa sürüklemiş yorgunluklarından kurtarmışım gibi yüzüme baktı; Sosyal varlıkları, gerçel varlıklarından fazla olanların kederi, gerçel varlıkları, sosyal varlıklarından daha fazla olanların kederinden; hep daha fazladır dedi!..
Gerçeklikte rölatif ve her defasında karmaşık, anlaşılmaz tümcelerle mi karşılamak zorundasın şu yaşamı dedim?..
Gülümsedi!..
(Umutsuzluğun öldürdüğü, hayatın süründürdüğü ama dirimbilimin ısrarla yaşattığı bu adam, Haramidere'de oturuyor ve ne yazık ki hala; çürümeye yüz tutmuş kalemiyle oynamaya çalışıyor!..)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder