28 Şubat 2016 Pazar
GÜNTER GRASS
Günter Grass'ın aramızdan ayrıldığını öğrendim. İki bin on yılında sanıyorum, Cihangir Firuz kafede, Godot'yu bekler gibi, serin gecenin yalnızlığında, yazın geçip gitmesini bekliyoruz, saat gecenin onu, yalnızlık ve kentin ıssızlığı saatleri yutuyor ama zamanın boşluğunda günlerin ne kadar uzun olduğunu düşünüyoruz. Konuşmalar insanın kendi kendine verdiği yanıtlar gibi yankılanıyor sessizlikte... Gecenin içinden, üç ya da dört kişi olduklarını anımsadığım bir küçük kalabalık geldi ve kafenin bize komşu masalarından birine iliştiler. Onlarda gecenin derin yalnızlığında konuşmuyordular. Yağmur çiseliyor ve sanki Bedrettin'in asılmış olmasının üzüncü, ürpertisiyle hep birlikte susuyorduk...
Az önce gelenlerin içinden, masada yaşlı, yıpranmış bir varoş beyefendisi gibi duran insanın, Günter Grass olduğunu anladım. Gökten düşmüş gibiydi. Arkadaşım onların bir davet uyarınca geldiğini söyledi, buradaki ucuz ama iyi otellerden birini tercih ettiler sanırım dedi. Kimse konuşmuyordu, sürgit ortak dertleri olan insanların ortak diliyle masalarına laf atmaya, konuşmaya yeltendim ama bilemeyeceğim bir nedenle güvenimi kaybettim, belki de sessizlik, konuşmanın en gelişmiş biçimiydi...
Onun hatırına konuşmak atılganlığı gösterirsem, gizemli bir katlanışla paylaştığımız gecenin aurası bozulur diye düşündüm...
Bizden önce kalktılar. Bu onu son görüşüm oldu!..
Şimdi o masada oturan, hoşça kalın bile diyemeden kalktığı... Sessizliğin tansımasıyla kendinden geçmiş arkadaşlarını ve o anın yinelenmesini beklediğini biliyorum artık...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder