28 Şubat 2016 Pazar

HÜSEYİN AVNİ LİFİJ

Kalikant çiçeğiyle kol kola yürüyordu menekşe. Buğday rengi ışıklar yolları ısıtıyor, Le Corbusier kenti tanımak için ara sokaklara dalacaksın diyordu. Hades güneşi, ağustos sıcağında ne kadar da yakıcı, Sibirya buzu hayvanı arkamızdan bakıyordu, bir toplum, olması gereken şeyleri alamıyor, istemediği şeyleri de ediniyorsa tutsaktır dedi Rasputin, evrenin nedensizce ve kendiliğinden var olduğuna ve entropiye göre bir gün amaçsız ve yine nedensizce her şeyin biteceğine, rasyonel ve ussal bir bakış açısıyla evet diyebiliyor musunuz dedi Rosa, Rosa Lüksemburg, Epiktetos araya girdi nedensizce var oldu ve nedensizce yok olacak, bu mantıklı bir açıklama sayılamaz, kolaycılık neredeyse... Şu sorunun yanıtı bazılarına garip gelebilir diye sürdürdü Averroes, eğer tanrı bizi yaratmış ve her şeye kadirse, inançsızı da yaratmış demektir. Burası bir sınav yeri ve de inançsızın böyle bir yanlışa düşmemesi gerekiyorsa, her şeyi yaratan tanrının bir bildiği var demektir. Siz inançsızın düşüncesine katlanamıyor ve cezalandırmak ve yok hükmünde saymak istiyorsanız gerçekte tanrıyı sorguluyorsunuz ve tanrının cezalandıracağı bir şeyi, onun yerine gerçekleştirdiğiniz içinde cehennemden kuşkulanıyorsunuz demektir. Oysa o hiç bir zaman sorgulanamaz, tekil ve her şeyden bağdaşıksızdı. Öyleyse imansıza, bu dünyada yer tanımayan ve onu gerektiğinde yoklukla cezalandıran; gerçekte tanrıyı sorguluyor hatta onu cezalandırıyor ve dahası onu yadsıyordur. Cehil benden almışsın bunları dedi. Demek ki varyantları hiçleyerek sorgulayan, ona bu dünyada yer tanımayan, ne yazık ki gerçek inançsızın tekidir ve her şeye kadir tanrıya karşı çıkan bir imansız, yadsımacı ve dahası azılı derecede bilisiz bir tanrı tanımazdır diye bitirmeye kalkıştı Hegel, Her zaman sessiz kalan ve sürekli dişlerini gıcırdatan Kabil gülüyordu. Pluvial göller dedi Lifij, Kleopatra albeniyle süzerek, bu soyadını nereden buldun dedi, yanında yürüyordu, Marie Antoinette sanırım öbür uçtan konuyu değiştirme adam ne güzel konuşuyordu diye sertçe baktı, Auguste Comte araya girdi sustular, Rafael başını önüne eğdi. Sir and wife, modern batı, kadın hanım hanımcık jokerin duvarına sığınmış, adamın imparatorluk asası elinde, mavi kanını sembolize eden eldivenler haşin duruyor, ayaklar iki kişilik oturuyor, horoz başının tüyleri dökülse de bakışlar şahin ve doğuya, bize doğru bakarak, modernliğin, hümanizmin, mutluluğun, insan ilişkilerine ışık tutan demokrasilerinin selamını çakıyorlar ve makus talihine küsen doğulu zavallılar da bu görkemli tabloyu paylaşıyorlar, amin diye geveledi XIV. Lui'nin tablosunun önüne gelince, aaa dedi Eliot ne çabuk geldik. Ran eskisi gibi değil, Louvre müzesinde artık canım sıkılıyor dedi, tam adamını bulduk, Nostradamus kim bu adam demez mi, kulağına fısıldadım, hemen toparlandı, ne iyi adam. Karabasan geldi bana dedi Frankeştayn, Mary Shelley yani, elleri delikti, üç kuluvallah bir elham okudum gitti dedi, Müslüman mısın kızım sen dedi Esrar Dede, ozanmış, 'Gören sanır ki safâdan sema ‘-ı râh ederim / Döner döner bakarım kûy-i yâre âh ederim' dedi inleyerek, hiç bir şey anlamadım dedi Cromwel, Sicilyalı biri araya girdi, ben anlıyorum, Garibaldi dedi biri, yok dedim aktör bu, Sicilyalı anlamadığım şeyi çok iyi anlıyorum ben dedi, hep birlikte gülümsedi lafazanlar, deniz atı Britanyası, silikon canlıları, Atlantisli ekonomistler, modern batı, kadın hanım hanımcık jokerin duvarına sığınmış, adamın imparatorluk asası elinde, mavi kanını sembolize eden eldivenler haşin duruyor, ayaklar iki kişilik oturuyor, horoz başının tüyleri dökülse de bakışlar şahin ve doğuya, bize doğru bakarak, modernliğin, hümanizmin, mutluluğun, insan ilişkilerine ışık tutan demokrasilerinin selamını çakıyorlar ve makus talihine küsen doğulu zavallılar da bu görkemli tabloyu paylaşıyorlar, amin dedi, editörü uyardılar bu pasajı silmelisin yukarda var, olsun dedi, varyasyonlar bitmemeli, bu o pasaj değildir artık, biri fesuphanallah dedi ama göremedim, buda bir huy yani dedi Hiroşima, adı buymuş kimsin diyen yok. Ne fark eder dedi Madonna, ayy takıldığınız şeye bak. Alkışladılar. Dudaklar elden üstündür diyen Borjiya sıkıca öptü onu tango yaparcasına. ''Ailem resim yapmama karşı çıkıyor, annem babam ne istersen yap oğlum diyor, eşim çocukları da yanına alıp geçen yıl evi terk etti, çocukluk arkadaşım Leika bana katlanabileceğini söyledi ama bir süre sonra oda kaçtı, bu kadar tepki duyulacak bir şey yaptığımı sanmıyorum, ava git, balık tut, eve bak diyorlar, sanki aç kalmışlar gibi, gelecekte bize dair bir şeyler, izler kalsın istiyorum, emeklerimin karşılığını alamadım, bunalım içindeyim, ama Manitu'da biliyor ki doğru yoldayım'' tirat Shakespeare'in hangi kahramanına ait dedi Orwell, organlarımızın yaşı yoktur dedim, hiç bozuntuya vermedi, bakın second kreşendo yani, robotun yazdığı şiiri insan yazdı sanmışlar Avustralya'da, şiirin bittiğini öne sürenlere ders bu, şiir estetiktir ve insanın biricik algılarından biridir. İnsan var olduğu sürece şiir vardır. Robotun şiir yazmasının bir mahsuru yok, mimari yeniliklere de imza atabilir yarın robotlar, resimde öncüde olabilir. Bu hangi robotun daha derinlikli beceriye sahip olduğu düşüncesine ve kimin robotunun daha usta olduğu görüşünün tartışılmasını sağlar, tıpkı Nazım daha iyi, Orhan Veli günlük yaşam şairi, Kavafis zamanın yitişi ve derin özlemleri dile getiren şiirin sahibi gibi gözlemlere yol açar. Sanatı veya şiiri yalnız insana özgü sanmak ve robot aracılığıyla şiir veya ciddi resim yapılamaz diye düşünmek, çileci ve hazcı gibi meczubi, sanki yaşamın dışına düşmüş insanların yapıtlarının sanat sayılamayacağını söylemek gibi bir şey. Duygu ve düşüncelerimiz kimyasal reaksiyonlar ve birer kurgudur. Yaşamın ve biyolojik varlığımızın dengeleridir onu sanatsal kılan. Sanat iş koludur, şiir ve resmin, sinema ve sahnenin büyüsü estetik ve ruhani hazlar uyandırmasındandır. Açlığımızı gidermek, doyunmak sıradandır, ama sosyal bir şölene dönüşen sofra, büyüleyici ve tanrısal bir anıya evrilebilir. Üstelik uçsuz bucaksız bir kanyonun görüntüsünü hâlâ aşamamış olabiliriz. Çokta uzattı ama diyaloğun bir yanı Fellini'ye kuşkuyla baktık. Şu şiir mi dedi biri, 'Alis diyorum, bakışlarının ötesine geçebilirsem, / yüreğine giden yolu bulacağımı biliyorum. / Leylak büklümleri var orada, türküleri yasemenin, / yıllarca yıllar kadar yinelenmiş, yine yineliyorum. / İnci tozları, akasya kokularını anımsıyor musun, / o güneşleri, o sabahları... / Canım Schultz, 'ich liebe dich' diyor, / anlatılamaz olana, Schopenhauer'a geçiyorum. / 'En güzel günlerimiz, hiç yaşamadıklarımızdır' / insan, eski bir yalan, / yeni olan aşktır diyor, / bitiriyorum.' Bana kalırsa her şey şiirdir dedi Bakunin, Menşeviklerde komünistti dedi Eva Braun gülerek, karışık şeyler dedi, sokaktan geçen bir terzi, horoz vardı sokakta, şiir estetik bir çaba, ben şiirim dedi. Öptük horozu, pardon öpemedik, bağıra çağıra kaçıp gitti, yemeyeceğiz diye haykırdı arkasından Madame Coco, hazır fırsat varken sordum, bu Coco'nun Coca Cola'yla bir ilgisi var mı, öyle bir baktı ki, sorup soracağıma pişman oldum. Maritler, kotruplar gibi güneşten kopmuş bir yıldız parçacığıymış, dedi Asimov, Tarkovski gülümsedi, dedi ki Asimov lafa ancak bu tür sözlerle girebilir diye lades tutuşmuştuk kazandım dedi havaya zıplayarak, Asimov poligamım deseydim kıskanacaktınız dedi, sarı denizde cıvıldaşan Cuvier balinaları, cennetsi, göz alıcı bakışlarla havuzda gülüşüyorlardı. 'Su havuzda gülmektedir' dizesini nasıl buluyorsunuz dedi Nurjuvazi, nurjuvazi ne demek dedi Escher, Marquez az gelişmiş ülke yazarıydı, tansıklar, efsunlar, olağanüstü karşılaşım ve selam vermeyen yeğenini planlı bir cinayet sonucu öldürmeyi düşünecek kadar horozlaşmış erkekler dünyasını yazdı, yani bizi, onu okurken evin yaşlısının anılarını dinler gibi olurum, o biziz, ama ne mutlu bunu yüzümüze vurabilen yiğitlere, Emir Kusturica'nın filmleri onun sinemadaki paralel yapısıdır, uzatma dedim Hüseyin Avni Lifij'e, şu pek meşhur pozunu bir ver de yazının başlığında ilgisiz bir şeymiş gibi sırıtsın, aşk olsun dedi, Resimli Hayat Ansiklopedisi gibi mi, evet dedim, Meryem bunu okur mu?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder