28 Şubat 2016 Pazar

HİTOPYA

Hiç bir yeryüzü yolcusunun uğramadığı, ıssızlıktan devren kiralık, Şile taraflarında bir kır lokantasının adını duymuştum. Oldum olası garipliklere meraklıyımdır, âmâ filozoflar, varsıl ütopyacılar, albenili-yaşam dolu gözbağcılar, ebedi suskun ya da aynalarla konuşanlar, doğaçlama şair, altı çocuk annesi eksper, seyyar berberler, meyan kökü satarak geçinenler vb. Bir pazar günü, adı da söylentisi kadar ilginç 'Terleyen Mercan' (sahibinin dediğine göre mercan balığı rengarenk terler dökermiş) adındaki bu yöreye doğru gitmek için yola çıktım. Tahta iskemleler ve çürük masalarla dolu mezbeleye vardığımda, uzaklarda, koyu yeşil yosunların oynaştığı, bulanık bir suyun, ürkütücü menderesler çizerek akıp gittiğini gördüm. Düş gibiydi. Derken minicik bir balık çimenlere sıçradı, sanki suyun korkunç ve elem veren dünyasından, kapalı, acımasız baskısından kurtulmak, başka bir dünyanın kollarında, yeryüzünün başka diyarlarında yaşamak istiyordu. Çırpınmaya başladı... Ne ki bu arzunun olanaksız olduğunu, ölümcül bir sonun kendisini beklediğini, çabucak kavrayarak suya dönmek istiyordu artık. Pek zayıfça, neredeyse derisi kemiğine yapışmış, tüyleri tiftikleşmiş, sevimli bir köpeğin ilgisini çekti balığın davranışları. Hızla o tarafa doğru koştu; tam ağzıyla balığı yakalayacaktı ki, balık ırmağın eğimli kıyısından kayarak aşağıya düştü. Bir anda yüzü asıldı köpeğin, şaşkındı. Balık ise, sürgit yinelenecek, bıktırıcı ve değişkesiz mutluluğunu, bir sonsuzluk yolcusu olarak, belki de son kez elde etmeyi başarmıştı. Ötelerdeki ufkun sınırladığı düşte, doğanın bu acımasız diyalektiğini izlerken birden uzun sakallarıyla, meczubu andırır biri sorgusuzca yanıma oturdu, içgüdüsel bir dürtüyle baktım ona, yüzü dünya haritası gibiydi, hiç bir şey anlaşılamayacak kadar kaotik çizgiler, engebeler, derin yarıklar, uçurumlar, ateş böcekleri, karıncalar ve kertenkeleler dolaşıyordu sanki ve usdışı, karışık bir renk kuşağı bitkin çehresinde, başıboş bulut silsileleri halinde geziniyor gibiydi, doğallıkla ürktüm; kendi kendine konuşuyordu... ''Hitler Grönland'da buz yataklarının altında faaliyet gösteren satanist bir mezhebin üyesiydi, Hamza Malikoviç adlı Rusya'da yaşar bir Müslüman Türk'le, Allahabad banliyölerinde gizlice buluşmuşlar, Hayfa'dan gelen İngiliz ajanı bir Lions Kulüp derneğinin krupiyesiyle, seçim bildirgelerini hazırlamışlardır. Hitlerin arkasında Rothschildler vardı, amaçları Rusya'yı parçalayarak Hırislamizm'in sermayedarlarını tek bir bayrak altında toplayarak, dünyayı daha uzun soluklu ve kansız olması planlanan bir kapital egemenliğine sürüklemek ve sessiz yığınların gönüllü kobaylığa dönüşmesini sağlamaktı, ulusal sosyalizm adını Nietzsche'nin bir esprisinden aldılar, bu garip bileşenin olanaksızlığı bilinçli bir oksimorondur, Abd'nin Delaware eyaletinde hala çalışmalarını sürdüren bu grup, 3. dünya ülkelerinin ekol olmuş kolej ve üniversiteleriyle, normlara uygun seçkin kanallarında, elegant kesimin viyadük ve varyantlarında ideolojik varlığını sürdürmekte, hazmedilebilir kültür suçları kompakt bir bilgi ve algı soykırımıyla yaygınlaştırılarak; teknolojik açıdan geri, konvansiyonel ve statik yığınları ele geçirmenin demagog ve ajanlarını yetiştirerek, baskın düşünce ve beyin jenosidiyle modern sömürgeler üretmektedirler... Heidegger ölmeden önce yeni Hitlerizm savaş yöntemiyle olmayacak, donelere uyarlı; şiddetten ve ırki tıynetten arınacaktır demiştir. Hitlerizm güçlülerin korporasyonudur, sınır ve kimlik tanımaz, bu nedenle gelişmiş ve gelişmemiş ayrımı ortadan kalkmış, sermaye ve diğerleri adı altında paranoid bir dünya çatısı, Globalizm, diğer adıyla Küreselleşme algısı oluşturularak, yeni dünya başlar ve ayaklara indirgenmiştir, dur duraksız kombinasyon ve psikolojik kuramlar; provokatif eylem ve iktisadi izmlerin, anarşizan, kara doktrinlerin yerini almış, amigdale yıkama, algı simsarlığı ve manipülasyonla, sanal dünyaların kobayları üretilerek, hegemonyalarını pekiştirmişler, negatif motivasyon ilkesi uyarınca tüm dünyada lehte ya da aleyhte müritler, nitel dedikodu, egemen söylem, görsel ve yazılı medya aracılığıyla alevlenen, enformatik kombinasyonlarla yayılarak; dünya toplumunu ele geçirmişlerdir. İnsanlık bu uygarlık sisteminin parametrelerinden kurtulamadıkça köleliğin ilânihaye süreceği aşikâr olup, 'Paratorlar'ın yeryüzünden elini çekmesi yeni tanrıların oluşmasıyla gerçekleşebilir mottosunu da bizzat kendileri üreterek, insan naturasında artık bir gizem olarak kabul edilmeyen, istençsiz kabullenim, veri yağmurları gibi düzeneklerin eşlik ettiği, 'Umut, gerçeğin önünde giden bir mutlakıyettir.' ilkesi uyarınca, skolastik statükonun doktrinel, spesifik bir sigortası olduğu bilinci yayılarak, tüm kaleleri ve kuleleri kontrol altına almışlardır. Sözel veyahut eylemsel, cismani ya da soyut tüm evinim ve devinimler dalgalar halinde veya parçacık sağanağı biçiminde dağılıp yaygınlaşsalar dahi, bugün yaşadığımız dünya; tüketim çılgınlığına sürüklenmiş kobay, sanalitik köle ve druidlerle, onların efendileri arasında sürüp giden çeşitli soslar ve yapay tatlılarla, uslara durgunluk verecek seviyede bir tutku ve hırs alışverişine dönüştürülmüş, sadomazohist ve celladına bağımlılık sendromunun bir tapınması veya aşıkâne bir oyun kertesine yüceltilmiş, insan soyuna yönelik parçalayıcı, dehşetengiz, ve gizil bir vampirizmle (kana çöreklenme), toplu bir terminasyonun işbirliği olmuştur!..'' ... Bir sessizlik oldu. Sandalyede kimsecikler yoktu!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder