28 Şubat 2016 Pazar

CİHAT BURAK

Nekrofilizm elit bir varsayımdır, tarih boyunca ölülere tapmadık mı dedi Voyvoda Vladimir. Romen Prens. Fantastik düşlerimiz geleceğin gerçeği sayılabilecek derecede primitif şeylerdir, resimlerimiz sınırlı, ne düşünebileceğimizi sezebiliyorsak, anlak içini aşamamış ilkel canlılarız biz, kalbur elek varyetesiyiz ne yazık ki. Anlayamayacağımız, düşünemeyeceğimiz şey ne, sınırlarımız var mı, ötesinde ne var, ne olabilir, onu merak ediyorum. Merakını yenemeyeceksin ama, merakına yenileceksin. Homohome çağındayız, gelecekte evlerden çıkmadan yaşayacağız. Solon atıldı bu monologçu kesilenlere, yanlışın üzerinde yükselen doğrular felakete, doğrunun üzerinde yükselen yanlışlar deneyime yol açar. Hiç beğenmedim dedi Çiçero, çaçaron diye bağırdı Katerina ona, ne doyumsuz kadın, her lafı bir isteri. Nina dedi Horkheimer, düşünsel olarak Yunan mitolojisinden esinlenmiş olabilirsin, ama bilinçaltında, Aztek, Maya figürleri, renkleri, drakula, frankenstein, halloween gibi fantastik imgeler, modern dünya, çok uzaklarda da Kandinsky tanrısının etkileri var senin ruh pınarında, ama sonuçta postmodern bir Aztek, Maya, Montezuma üçgeninde uçan uzaysı bir böceksin, bir normatif tele'ktüel, kırmızı değirmenin ardında rüzgarla birlikte koşan Toulouse gibisin. Başka bir şey bilmiyor musunuz siz dedi Mahatma, Nehru da kes sesini Budik demez mi, Hindiyim ben dedi gülerek, yüzü kızardı ötekinin. Tanrının tüm bilgileri matematik, vücudumuz simetrik ama iç organlarımızın yeri ve biçimi asimetrik, İbrahim'in Kabesi ve Clara İmmerwahr ne dedi bakın; In our age, everything is transformed into an art, can become a poet Cavafy's poetry, now see how the calls from centuries ago; "Now my body and my face aging / terrible dagger wounds - / is unbearable. / I'm coming, O Poetry Art, / ointments or less understands, / with dreams, / words deluxe bilen. / Scary a dagger wound. / Bring ointments, O Poetry art and / or at least relieve the pains for a while.'' Our eyes are our arts and crafts. Hugging each other, the only way we can understand. What's left, leaving the road to combine... Lo our hands, we multiply by sharing, filled with longing of our humanity that unique 'Otopia this! .. One day, surpassing the seven colors of the sun, to infinity and will run our hands, we will see that the wings of peace ... Bilmediğin şeyi neden koyuyorsun diye çıkıştı Deli İbrahim, sen dedim, saraya sızan başı bozukların üzerine bir leğen kül dökerek savuşturan adam değil misin, kasıklarını tuttu gülerken, altın serperim balıklara ilgi çekmek için, işe yaramamış belli ki dedi. Kızgın kızgın baktı Beşir Fuat, komünist partisi dedi, tunceli'nin ovacık ilçesinde ilk belediye başkanlığını kazandı. Basit gibi görünen bu olay geçmişe bakıldığında demokrasi açısından tarihi bir olay, gelecekte tarih bu seçimler için notu düşecektir, demokrasi açısından, gelecekte tarih ikibinondört için yalnızca bu olayı yazacaktır. Bunlar uzamsız, plaj aydını, hani kapağında elinde büyüteç, fötrlü dedektif kitapçıkları olur ya, solunda mayolu bir kadın olur, okurken çiklet çiğnemek zorundasın diye satıcısı uyarır, işte bu zort ismayıllar (Tatavlalı bir kahramandır, 'Bir Köpeğin Anıları'nda benzeri vardır), böyle bir aydın zigguratı geçinirler, frenk sumağıdır çoğu, Türkçeyi nanni lehçesiyle evirip, çevirme alışkanlıkları vardır, herkesi kandırabilen botoks çavuşudur tümü, semirebilir ki türün öbür bireyi, göz rengi günün her saatine göre değişir, alacalı derler tebaa dilinde, hezimete bile kuyruk sallayarak alay eden yurtsuz veterandır genelde, holding buldoğu yazar kuyrukçuları, niteliksiz üniversiteden yakınarak, boş Spandau açtılar diye espri yaparlar. Politeknik üniversite, Amerikan sar'mayesiyle kurulmuş, devir'imci meczup yetiştiren bir Truva ahırıdır demez mi, Pamela, yok palmiyeli Hilton'a sığınıp da, direnişçi ünvanı alan tek nöron bu yarı sömürgede bulunur, mühendisleri sezaryen operasyonu, akdelik teorisyeni, radyatöre sızma pratisyeni k(y)urtsever, cengaver bölüğüdür, teknik üniversiteler Kont Kavur malı arabayla, halkalı köle, karınca ezmek için piyasaya çıkan ketenpere olsun diye mi yapıldı hey fasonist fareler diye bağırınca Sadrazam Sadi, Engels sarardı. Doğunun ezeli bir sorunu vardır, hiç bir şeyi derinliğine konuşamazsınız, birden kavgaya dönüşür sofra, toz duman arasında cinler periler bile kaçışır. İşte gözlerini silerek bir bozlak hıçkırdı Safiye Ayla, bizi anlıyordu ve gerçekten göz yaşı döküyordu biri. Doğa ile mekanik yan yana, çağımızın ağıtı bu. Belki avare dolaştı, belki suya düştü, belki devrilen bir minarenin altında kaldı, geceyi aydınlatan gözlerin, mercan ağızlı, güzel bir yazı, ama sanat bilinç dışı değildir, Bokassa, Afrika sanatı ve geçmişin birikimleriyle kübist resmi yaratmış, başka sanatçılarda peyda olmuştur onunla birlikte, ayrıca tüm yaratılar benzeş zamanda ortaya çıkar. Edison'un buluşu için daha önce bir kadın bulgun patent almış ama Edison'un başvurusu zaman içinde kabul görmüştür diye çıkışınca Randolph Hearst, ortalığı sakinleştirmek için, Duncan sen Citizen'deki ahlaksız değil misin diye bağırdı, Marks'ın gözünün içine baktık, sizler farklı mısınız diye, Bokassa'yı kimle karıştırdınız gene dedi, gerçek sürekli bir yanılsamayla süslenerek komedyaya dönüşür sizde... Einstein tansık diye bir şey yoktur, yüzde yüz çalışma dedi konuyu toplamaya çalışarak, ona baktık, sanat bilinmeyen değil bilinenin enstelasyonudur kısacası, sanatın hurafelere yer vermeyişi bundandır, ama gözbağcılık ve tansıka bel bağlayan içgüdü, dinde veya mistik felsefelerde yer bulabilir, çünkü amaç toplumu bir biçimde sömürme veya iyi ya da kötü amaçlı etkileme, kullanmadır, sanat kullanmaz, kendisinin kullanılmasını ister, karmaşık oldu dedi Salome, Nietzsche sarıldı ona, ruhları sakinleştiren müzik, işte bu romans dedi. Üzüntüyle kesinlemelerden uzak durun dedi Spartaküs, haklılar da yenilir. 'Hypatia kadının yaşamda var oluşuna katlanamayan pederşahi dünyanın bir cinnetidir ve bunun izleri hala sürüp gitmektedir. Hypatia için şairler şiirler düşürmüş, oyunlar ve romanlar yazılmış, çağımızda yaşamı sinemaya konu olup, efsane sürüp gitmiştir. Vahşi dünya ve kapitalizmin egemen olduğu yaşamda, öldürülen ve ölen her kahramanı, cellatları kutsamaktan kaçınmaz ve onun bir ikona dönüşmesine büyük bir ustalık ve alışkanlıkla uyum gösterir. Çağımızda her tür Hypatia yok edilirken, kitleler onların izin verdiği ölçüde çığlıklarla, ezgilerle, alaylarla yuğlar düzenler, yeni Hypatiaların doğuşuna ve kurban edilişine de aynı tepkileri vererek ve sanki acımasız bir işbirliği sürüp gidiyormuşçasına ve her doğan gün eski bir başlangıçmış gibi, yinelemeler ve yaşam sürüp gider.'' Kim söyledi bunu dedi Rahibe Therese, gözyaşlarından konuşamıyordu Rabia Hatun, performans ve otosanat, nefret edenle, aşık olan tanrı indinde birmiş, ikimizde aynı amaçla hareket ediyor ama farklı açılardan yaklaşıyoruzdur... Sanki tanrı söyledi ama kimin dilinden bir türlü anlayamadık. Bir belgeselde dedi Burgess, 'Company'lerin erkleri nasıl yönlendirip baskı altına aldığı anlatılıyordu. Politika orta ve alt sınıflara bırakılmış, rutin bir deneyim, bir alışkanlık. Soylulardan ancak kral olur. O ise varoşlardan gelme bir Harlem delikanlısı ve salt sözcü. Toplumlar bir ölünün peşinden yıllarca gidebiliyor ama sessiz ve görünmeyen ölümleri, kurgulanmış öldürümü, tasarlanmış, yavaşça, uysallıkla sürüp giden soykırımları görmezden geliyor. Ezgilerle, naralarla, alaylarla yaşayıp gidiyoruz (bu senin klişen mi dedim arada ama duymadı), hiç bir şey değişmeden. Son güne dek'. Benim görüşüm bu dedi. Bir de zaman içinde her şey olağanüstülüğünü yitirir diye ekledi Robespiyer. Giyotin kör bıçaktır. Numan lalesi mi gelincik, yüzü miğferinin altında görünmeyen amazon, altın örme zırhlı, ah evet sık sevişmek gerek dedi Freud, açık toplum asıl sorun dedi Popper, rekabete bak diye eliyle sertçe dokundu Fromm, birbirinize kompliman yapmak zorunda mısınız, seçimlerde üç oy almış birini, pozitif ol diye uyardılar, of uyurum daha iyi diye güldü Hammurabi, bana doğru gelin biraz, niteliksiz söyleşiye son verin diye çıkıştı moderatör, ara veririm diye çıkıştı, aldığım reklam kirli çıkınızı bile temizler, Sarikun mağarası, Necd çiçekleri ve Yemen şimşekleri adına başlıyorum işte... Başladı Eba Müslim El Horasani, aldı sözü, Gerçek; Ustan bağımsız olabilen kavramsallık, yerleşik kurgu. Kendi dışındaki olguları anlak dışı (yalan) sayabilen ortak kabullenim, somuta indirgenmiş soyutlama. Din ise, Arap-Sami ırkının bir uydurmasıdır. Dini savunmak hegemonizmi savunmak, yüz milyonların sönümüne neden olmaktır. Din usta bilimsel bilgi ile bulunan erinç, dinlenme ve dinginliktir. Dinlenmede olan bir insanında başkasına zararı olamaz (dinlenmenin doğasında düşüncenin dışında olma dürtüsü vardır gerçekte). Din madalyonun ön yüzü, arka yüzü ise çandır Sami ırkının dünya egemenliğine bir araç olmasıdır. Görüşünüz gerçeği tanımlıyor mu dedi Mao Zedung, Gerçek; Ustan bağımsız olabilen kavramsallık, yerleşik kurgu, ortak kabullenim. Kendi dışındaki olguları anlak dışı (yalan, karşıt gerçek) sayabilen ortak kabullenim, somuta indirgenmiş soyutlama. Gerçek binbir surattır. İyide aynı şeyler değil mi bunlar diye çıkıştı Troçki... Off dedi Chomsky, konu çok basit, dünya düz dendiğinde bin yıllık gerçeğimiz budur, biri çıkar ve yuvarlak der, ama yalan söylüyordur, çünkü hepimiz düz olduğuna inanmışızdır. Gerçek ve yalan soyuttur, onu demek istemiyorum. Dünya yuvarlak da değildir. Yerel bakınca düz, tepeden bakınca yuvarlak, çok uzaktansa amorfsu, dağınık bir noktadır gerçekte. Dünya diye bir şey yoktur. O sıra şarkı söyleyen bir çingene korosu geçiyordu sokaktan ve komik şarkılarının duyulur dizesi, dünya eski bir yalan diye sürüp gidiyordu. Yalanla gerçeğin savaşında dedi Paz, yalan gerçekten kazandığında tüm kirlerimizden arınacağız. Yalan kutsaldır, gerçekse bencil. Bu bardaktır dediğimizde, salt bir eşya ve kendisiyle sınırlı bir dünya ile karşı karşıyayızdır, ama bu bardak değil diye ısrar edip, kutsal yalana doğru yol aldığımızda, önümüzde sonsuz bir açılım vardır ve bardak kendisinin bile düşleyemeyeceği bir başkalaşımın kollarında hiç bitmeyecek, evrenler, kavramlar dışı bir yolculuğa çıkar. Dünya yalanla dünya olmaktan çıkar ve çağlar değişerek ilerler. O bilisiz, O nerede dedi öbürü, öteki hemen bırak şu şarlo'tanı dedi, Aldatmak ise -anlayan için- gerçekle olasıdır, anlaşabilmek hiç bir zaman olası değildir dedimse de, gerçeklik piyonları sürmektir, sakın şahlar tepinsin, piyonlar ezilsin diye demeyin, sonu gelmez bir viyadüğün yolcularıyız, anlaştık dedim. Sıcak su soğuk sudan daha hızla donar diye bir motto attı ortaya Campanella, ne bayat konu ama, çünkü zıtlar birbirini çeker kuralı uyarınca, donma noktasına daha yakın olan soğuk su, donma noktasına çok daha zıt olan sıcak suya göre daha geç donacaktır, çünkü benzer olanlar, zıt olanlara göre -karıştığında- renklerini daha uzun süre korurlar. Karakalla ne anlar bundan dedi Mobius. Bilinç doğaya aykırı ve bir başkaldırıysa eğer, nasıl tanrı her şeye kadir veya vardır diyebiliriz. Gerçek renksiz ve kısır, yalan kutsal ve de düşseldir. Gerçekte bu tuzdur dediğimizde her şey biter, bir tuzla karşı karşıyayız ve bu hiç bir açın yaratmayan sınırlı bir kavramdır artık, ama bu tuz değil dediğimizde, peki ama ne sorusu hemen göz önüne gelecek ve sınırsız bir okyanus ve düşler evreni önümüze serilecektir artık, gerçeğin bizi bağlayıcı bir işlevi vardır, yalan ise düşlerin ve geleceğin adına bize bir sonsuzluk bağışladığı için gerçekten kutsaldır artık, temel sorun düşüncelerini kabul ettirmek uğruna yinelemekten uzak durabilmek dedi, ısrardır en kötüsü, ki ne olursan ol yine gel diye bitirince Mevlana, alkışlar her yeri çınlattı. Platon eştenliliğe sempati duyardı demek, organların konveks ve konkav durumlarına göre yargılar üretmek, ne denli ilgi çekici olabilir demesin mi Agrippina, renkli pazubantlarıyla geceleri köle aramak gibi bir fanteziden uzaklaşırım korkusuyla, sen tahterevalliyle dolaşıyorsun, devir geçiyor dedi ona dönerek Korkunç İvan, otomobili icat edecekler ama, ara sokaklara onunla giremezsin, Agrippina seksistansiyal gülüşünün yeri göğü sarstığını anlayamamıştı bile... Titus Tüneli ni geçtik karanlıkta, turun yaya bölümü bitmişti, neyle gidiyor ve nereye götürüyorlardı bizi yarabbim . Köylüye, gezgin, çadırı neden bu yöne kurdun, ruhlarla bir ilişkisi mi var diye sordu. Köylü, rüzgarın yönüne göre, ruhları bilemem dedi. Gezgin, ben modern bir insanım, ruhlar diye okumuştum deyince; Köylü, sen silahların gölgesinde yaşayan bir vahşisin, yaşamı okumalısın dedi. Bıktım dedi bu dalaverelerden Augustus, adam gibi yaşayamayacak mıyız, bir formülün var mı dedi Phantom eğilerek kulağına, ölüp gitmek dedi kestirmeden. Krezüs'le, uzak manzaradan, Plovdiv'i izliyorduk. Arterotik, Pedro Pena Sendromu, kurtarıcısını yok etme içgüdüsü, aynaşık, sanatçının görevi estetizm ya da Marksizm üzerine açımlamalar yap denildiğinde yorumlar yapmak değil, bu kavramlardan hareketle yeni bir açı geliştirmek, kendi özgün yapısını kurmaktır temel olan diye, sessizliği bozdu Ezop, Hernani'yi konuşturmak hoşuna mı gidiyor dedi La Fontaine, Sufi Nasrettin konularım diye bağırdı. Kitsch deyip sussaydım keşke. Var olan bir tarzın, aşağıdan bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak için kullanılan bir terimdir bu ama terim ayrıca, kibirli ve bayağı bir tada sahip şeylere ve -ticari kaygılarla üretilmiş olan banal, rüküş ve sıkıcı ürünlere gönderme işlevi de görüyormuş. Yer seviyesindeki sanat, eşyadır, işlevsizdir zaten dedi Malevich, ne dediğini anlayamadık ama kozmik taşçı, kinginiz nü, homosapiens çağından, homodijitus çağına, sonrada sibodijitus ve metadijitus, diyesim sayısal varlığa evrileceğiz dedi. Paradoksal filarmoni, mrs ölümsüz kim dedi fısıltıyla Agatha Christie, o ana dek konuşmaları sessizce izleyen Cihat Burak atıldı, Konstantin'e geldiğinde evlilik teklif etmiştim Agatha'ya, yürü git ordan dedi. Gözüm açık gittim ben.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder