1 Mart 2016 Salı

ŞAİR

Şair kimdir!.. O içine doğduğu dile katkıda bulunan, ekler yapan, çıkarımlar sağlayan, dil sihirbazı bir insandır. Olağan dille şiir yazan, olağanın dışına çıkamayan, verili dille bir dirhem oynamayan adam şair değil, bir ilk yaz dünyasının uçucu kelebeğidir. Dil organizmadır, canlıdır, doğar, yaşar, ölür. Kendini çoğaltarak, eskil olanın yerine yenileri koyarak, apseli yerler onarılarak, bu tür büyülerle, iç içeliklerle varlığını sürdürmeyi bilir. Müsavatın yerini eşitlik alır, hürriyetin adı özgürlük olur, teori yerini kurama bırakır. Şair dilin birinci sorumlusudur, çünkü dilin estetiği, varlığı, yenilenmesi ve geleceğe göz kırpması ondan sorulur!.. Yoksa niçin vardır ki... II. Yeni, Garip Akımı ve de Toplumcu Gerçekçi sayısız şair var, biri bile eğer dile katkı yapmamışsa, yeni ufuklar açıp, güneşe doğru koşamamışsa, sözcükleri yeniden yoğurup yazın dünyasının bulutlarında yer almamışsa değil şair, okur-yazar bile sayılmamalıdır. O ansiklopedilerde de yer alsa, betikleri diz boyunu aşsa da, 'Benim oğlan bina okur, döner döner yine okur' söyleminin kara yazgılı yolcusudur ne yazık ki... Coşkuyla paylaştığımız yaşama ilişkin şiirler, aşkla yatıp kalkan dizeler, sonsuzluğu arayan soneler, tüm bu saydıklarımızdan payını almamışsa, iç burkan bir tekerlemedir o, belki şiirdir de ama onun yazarına şair denemez. Şair bir yanıyla salt yenilikçidir, yeni ve gelecek çağların sözcüsü, ele avuca sığmaz gelecekçisi, kahinidir... Onun için ne gülün gazelinden, ne ödül bekçisinden, ne aşkın yineleyicisinden ve atalarından kalıt dile sevdalı geçmişin söylevcisinden şair olamaz. Batıda bunlar Salieri katında yer alırlar, gerçek müzisyenlerin ve yabanıl, deneyimlenmemiş ağıtların karşısında erkin; entelijansiya ve ülke gerçeklerinin bıktırıcı yinelemelerine sırtını yaslayarak, tutuculuğun, skolastik, değişmez bir dünyanın sözcülüğüne soyunarak; felsefenin sefaletine, sefaletin felsefesini koyutlayıp, kendi kendini yok edecek ürkütücü sönümlemelerle, bir afyon dünyasının çığırtkanları olarak, kitlelerin yüceltebildiği putlar gibi avunur dururlar!.. Kalabalıklarda boynunu İskender gibi eğerek dolaşırlar, totem gibi sağa sola savrulanlar ve yelesini aslan gibi kükreyerek sallayanları, kerameti kendinden menkul dize simsarları, yazın tacirleri, günoğulcu esnafları olarak diğerlerinden kolaylıkla ayırt edebilirsiniz. Yineleyen ve kuyrukyutan bir yeryüzünün yenilmez ordusudur onlar... Öyle kibirlidir ki onlar, yalnızca göklere bakan gözleriyle, bir ok gibi sapmasız, ekin açlığından kudurmuş kalabalıklar arasında, zembili ve güğümü omuzunda, karanlık bir tünele, ıssız bir mağaraya doğru koşarak; mutlanlı, buzdan bir ışık gibi coşkuyla, mutlulukla, kibirle ve gururla saplanırlar!.. Oysa şiir ölümlü birinin, dünyevi gailesi, şangırtıyla dolu avuntusu değil, evrenin varoluşunun gizi olmakla, tanrıyı sorgulamak ve onunla at koşturarak sonsuzluklarda -edeple- yok olmaktır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder