1 Mart 2016 Salı
ALGOL ( El Gûhel)
''Uygarlık, vitrinler izlensin diye yaptığımız kaldırımlar, ticari sınırlar belirlensin diye kurduğumuz devletlerdir.'' Deli Emin.
Sümer kuşları geçiyordu gökyüzünden. Issız vadide el eleydik. Hazar'dan su içen keçiyi gördük. İsa elinde üzüm sepeti, Hayber yamacından geliyordu. Çalılıkların arasına bir tavşan girdi. Hep birlikte sağa sola kaçıştık.
Beyinle beden, fizikle metafizik arasındaki çelişkiyi tartışırdık. Yunan kodeksleri tutuşuyordu. Sagan meliklerinden Karzumi geldi. Dillere destan veziri Kedi Balığı omuzundaydı. Babil'den bir kurul içeri girdi. Bilim Kurgu'nun önünü kesen teknolojilerden yakınırdılar. Düşlerin gerçeklerin gerisinde kalışına şaşıyordular.
Dışarı çıktık. Taşlar gülümserken, Racetrack gölünün diplerinden kuşlar havalanıyordu. Kuzey Buz Ovaları'na doğru kanat çırptılar. Nematodlar, lümenler ve vatlar eşlik ediyordu. Güneyde Prudho körfezinin çayır evlerinde sabahladık. Bulutlar üzerindeki kahvaltı ne de güzeldi. Bakteriyofajın tadı, spin-orbitaller, vatnajöküll kanyağı unutulmazdı.
Dönerken Huntington elimizi sıktı. Kinect sensörü ve Dirençli Baykuş adındaki reisleri ıslıkla uğurladılar. Hologramda, halojen ve patojen görüntüler vardı. Kistik Fibrozis adlı kraliçeleri dudağımızdan öptü. Xeroxlar sırtımızı sıvazlayıp, alkışladılar.
Denizin uğultusu Benares'teki sonsuz ışığı söndürmüş oldu. Kumrunun Boynu ve Sülün Tüyünün Şıkırtısı şarkılarıyla avunduk. Palmiye şarapları içtik. Yükseklerden inerken Peru hamsisi karşımıza çıktı. Ufukta hamsin rüzgârları esiyordu. Geçmiş geleceğe bağlıdır dediler. Malone'nin soluyan kanseri, elektronlar mavidir buyurdu. Sultan Sencer'in atı durdu. Rascosmos kutuplardan el sallıyordu.
Osmoz-Kozmoz laboratuvarı, Valas bandına geçmemizi söyledi. Soğuk Ölüm ve Tavusun Karın Tüyü filmlerini izledik. Yarasayı kaçtığı kafese yine koydular. Aydan koku saçan sardunyalar öğle üzeri uyanmamızı bildirdi. Güneşin aydınlığı solmadan baharı görmeliydik. Gezegenler ve yıldızlar bir düşman gibi gökyüzünü kuşatmıştılar. Ve felekzadeler umarsızca vadilere doluşmuştu.
Epikuros, yaşam aynanın karesidir diye bağırdı. Arka sıralarda kıpırdanmalar oldu. Mağara kapısında ejder oturur, ağaç kovuklarında kaplan uyurdu. Başka dillerde barbar tavrı alanlar, kendi dillerinde melek olurdu.
Belayı ve balayını biliyorduk. Bardak ve kupalarımız gergedan boynuzundandır. Amber tütsülü, yakut işlemelidir. Kulplarında dağ aslanının ayak izleri vardır. Çöllerde zulmet ve düşkünlük içinde yaşıyorduk. Hanende ve sazendeyi biliyor, kalbimin rahmanına ant olsun diye bağıtlar veriyorduk.
Saçlar ceylan renginde, kaşlar keman yayı, kirpikler altın ok, gözler lotus çiçeği, yanaklar goncagül, dudaklar lale, ağızlar inci seli, şol göğüsler cennet gülü gibiydi. Gerdanlarsa billur avize!..
Ve boynu fincan, gözü kanlı, yüzü uzun, burnu yatay, ağzı timsah balığı, maskeli kumaş boyacısı, Mervli Hakem içeri girdi...
Masal sona erdi!..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder