1 Mart 2016 Salı
EFSUN (Muallâka)
I
Gece gel. Gabit ovasının dört tarafında çamura batan, bataklık hayvanları gibi, ada soğanları gibi, içime gir. Kök sal orada. Yemenlinin satmak için yükünü yere indirdiği deve gibi köpür. Çoban aldatan kuşu gibi çınla tan atımında. Haykır. Ih sonra. El-Müceymir'in güneşte parlayan doruğu gibi parlasın kının kılıcı. Serapta kar düşleri gibi olsun. Tir tir titresin tenim. Bir kirman gibi dönesin. Bir kabile reisi, sağanak bir yağmur gibi üstüme gel. Sebir dağı gibi çalkan rüzgârda. Sonunda Teyma'da yüklü, bir hurma dalı gibi silkineyim. Sakinleşip öleyim.
***
II
Yağmurunun serpintileri, El- Kannan dağına düşer gibi, dağ keçilerini ürkütüp kaçırdı. İri meşeleri kökünden söktü. Kuteyfe'yi yerle bir etti. Bir bulut gibi, Katan'ı, El- Sitar'ı, Yezbul dağını neredeyse örttü. Daric ile El- Uzeyb o bulutu ne kadar beklediler bilsen. Işık kaman, bükülü fitilleri bile aydınlatıyor, rahip lambası gibi aydınlık saçıyor. El çırpan bir şimşek gibi patlıyor. Eyeri üzerinde, gemi azıya almış süvarim. Gözüm üstüne takılırken, diğer gözüm aşağıya bakmaktan kendini alamıyor. Onun gizine ermekte, etim yetersiz kalıyor.
***
III
Vücudun nasılda terli, bu kayışkanlık sürünün erkekleri ve dişileri için yeterli. Gerdanlığım, amcalarım dayılarım değerinde boyunduruğun olsun. Devar putu gibi, uzun etekli kızlar, yaban sığırı sürülerin olsun. Dişlerin incilerin. Av hayvanlarının kanı, göğsünün kınasıdır. İki art ayaklarının arasını, yere değen yahşi tüylerin, gür kuyruğun örtüyor. Sen ceylan böğrü gibisin; deve kuşundan bacakların. Kurt gibi birden bire koşar, tilki yavrusu gibi dönenirsin. Tay gibi sekişlisin, çift atarsın. Göğsünün hırıltısı, kişnemelere eş. Gürbüz uyluğun sırtının keçesi, pürüzsüz sert kayada yağmurun neşesidir. Gelgitin aslan kükremeleridir.
***
IV
Kısacık tüylü kuş yavrularısın. Ektiğim ama biçemediğim sen. Bir kurt gibi ulursun oracığımda. El Ayr vadisinin, yeşil çayırlarının kumarı gibisin. Cennetlik kuma. Omuzların su tulumları. Karanlıklar ışığını bekler, sabahım geceni. Yıldızların, keten çiçeklerine bağlanmış düşler gibidir. Onun kasveti, boynunu uzatır, göğsünü şişirir. Beni sınamak için üzünç ve kederlerin üstüme gelir. Nazlı kirpiklerin ateş oku gibidir. Denizin dalgalarısın. Beni kınayan ve vazgeçmemi öğütleyenlerden ne olur uzak dur.
***
V
Aşktan gözleri kör olanlar vazgeçti de, benim gönlüm deli divane. Entarin beni tanır. Yüzünün parlaklığı rahiplerin çırasıdır. Zaby tepesinin ak çiçekleri ve İshir otlarının dalları eşimiz. Güneş yükselene dek uyuyanımsın... Ay çıkanda delirenim, uluyanım, kuduranım. Miskler içinde önlük takıp, kuşak bağlayanım. Örük saçın sularda yüzer. Bacakları hurma dalı gibi çevik, sımsıkı. Zülüfleri ta yukarılarda, kurdeleli olanım. Hurma salkımı gibi, cennet kömürü gibidir, o simsiyah saçların.
***
VI
Boynu beyaz ahu. Göz gözeyken düş gördüğüm. Örtünü, geceliğini çıkar, mahremin ay ışığıdır. Ziynetlerin aşığı. Dünyazatım. Vecre'nin güzel yüzünü bir saklayıp, bir gösteren, ürkek bakışlı, yavru ceylanım. Sedeflerin içindeki incilerden sarımsın. Gerdanı aynalımsın. Gecelerin çılgınlığı. Oymağın sınırlarındaki dalgalı kumsal, ıssız tepeler bizi kucağına alsın. Nakışlı harmanin eteklerini sürüyüp, izimizi sürsün. Azgınlığım, aşırılığım seni vazgeçilmez kılsın.
***
VII
Ülker yıldızı, parıldayan taşlarla süslü kuşağını görünce, gök kubbede, nice muhafızları pusuya düşürebilseydi, seni öldürmeye azmetmiş oymakları aşardı. Çadırına girmesi umulmayan, gün yüzü görmemiş, nice zümrüt ahuyla gönül kapında bekledim ben. Gözlerim, aşkımla param parça olmuş kalbime, oklarını saplamak için yaş dökmekte . Nöbetçiler bizi beklemekte. Kalbini kalbimden çıkaramazsın. Senin aşkın uğruna ölmem ve ne emredersen onu yerine getirmem, seni böyle şımarttı. Ey irem bağı. Fatıma!.. Bırak artık nazlanmayı…
***
VIII
Bir gün, o sevgili kum tepesinin üzerinde, yüz vermeyip ayrılacağım diye yemin ettin. Aşkın müziğinin tınlamalarına yemin ettin. Ecele ve kadere yemin ettin. Ki o emzikli kadın, bir yarısıyla çocuğunu emzirirken, diğer yarısını coşkuyla bana sunuyordu. Dağlardan küheylan iniyordu. Senin gibi nice gebe ve emzikli kadınların kapısını çalmış, henüz bir yaşına basmış, nazarlıklı yavruları alıkoyup, efsunlamıştı o...
***
IX
Yürü ve devenin yularını kendi haline bırak; beni de meyvelerini devşirme zevkinden alıkoyma... Mahfe kayıp da, ikimizi birden yan yana yatırınca bana; “Devemi yaraladın ey çarkı felek, in aşağı!” demişti ve mahfeye, Uneyze’nin mahfesine girdiğim o gün: “Yazıklar olsun sana, beni yaya bırakacaksın ey pars tomurcuğu!'' demişti.
***
X
Genç kızlar, Mor Afrem zambağını, kızaran gülleri birbirlerine sunup durdular. Sapları iyi bükülmüş, beyaz ipeği andırıyordu. Kutsal ruhun tamburu gibiydiler. Onlara adaklar adadığım bolluk günleri… Geri de kalan miskleri develere yüklemem ne hoştu! Hey gönül kuşu, sen o sevgililerle nice günler geçirdin. Özellikle de Daretu Culcul’da geçirdiğin günler. Benim aşkım göl incileridir. O ikisine duyduğum aşktan dolayı göz yaşım, göğsüme doğru sel gibi akmış, kılıcımın askısını bile ıslatmıştı!..
***
XI
Benim şifam durmasız gözyaşı dökmektir ama silinip giden izlerin yanında inleyişler neye yarar? Kalktıklarında her ikisinden de obaya, karanfil kokuları getiren, sabâ rüzgarlarının esişi gibi kokular yayılmıştı. Senin bu sevgiline göz yaşların, tıpkı bundan önce Me’sel Dağındaki Ummu’ul Huveyris ve komşusu Ummu’r Rebab’ı sevdiğinde uğradığın akıbet gibidir. Benim şifam bol bol gözyaşı dökmektir ama deli gönlüm secde ederken sevilmelidir.
***
XII
Arkadaşlarımsa, orada bineklerinin üzerinde çevremi sararak: “Kendini üzüntüyle helak etme, metin ol” diyorlar. Göçlerini yükledikleri günkü ayrılık sabahında, yörenin deve dikeni ağaçlarının yanında, melekler gibi inciler döküyorduk. Sevgilinin yurdunun geniş alanlarında ve oradaki su birikintilerinde yürek yakan ceylanların, bulut cevheri gibi elemli gölgeleri görünürdü ki, dünya ahreti adeta budur.
***
XIII
Tudih ve El-Mikrat’a kadar uzanan, güney ve kuzey rüzgârlarının dokuması sayesinde, henüz izleri silinmemiş olan ''Emel Denizleri''ne ağlıyorum şimdi. Durun, bekleyin, sevgilinin ve onun El-Dahul ile Havmel arasındaki Sıktu’l Liva’da bulunan yurdunun anısına hıçkırıyorum artık. Ruhların Göçlerini, Elem Denizlerini ve Keder Gökleri'nde olan biteni kimse bilemez ki...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder