30 Mayıs 2017 Salı

GERÇEK DÜŞTÜR

 Derede, ikindi güneşi eşliğinde, at üstünde bir adam gidiyor. Öyle yavaş gidiyor ki, güneşin servilerde oynayışı, yaprakların arasından süzülüşü, çırpınışı, süzmelerin yer değiştirişi, atlıya; Başı önüne düşmüş bir Zapata ya da Simavne Kadısıoğlu Şeyh Bedrettin gibi, yenilmişlerden bir ölü havası veriyor. Gölgelerin arasından süzülüşü, insanı keder dolu bir yalnızlık duygusuna sürüklüyor...
 Atlı, belki kederli ya da umutsuz bile değildir, ama onu izlerken tuhaf duygulanımlarla, engin bir yalnızlığın içinde; ışık parçalanımları gibi bir halenin içinde geziniyor ve görüntü birden düşlere dönüşerek, bir saplantı gibi, neden bilmem, artık hep onu düşünüyorum. Lortop'da sanki anlamış gibi, bana bakıyor sürekli, bir şeyler var diyor içinden, bir şeyler var!..
 Arka ayakları üzerine oturmuş, kuyruğunu hiç oynatmadan, o yana bakıyor şimdi...
 Atlı, derenin içinden, kutsal bir sessizlikte, biraz sonra, sonsuz bir oyuntuda, bir dolambaçta kaybolacakmış gibi üzünçlü, solgun, yitip giderken, ilerde, birden ortaya çıkarak, yamaçtaki keçi yoluna sapıyor ve hınçla düzlüğe çıkıyor.
 Şimdi güneş ışığı ve tüm gözler üzerinde, altın yaldızlı bir şövalye gibi ilerliyor ve uzaklarda, tümüyle gölgelerin içinde kalmış, bir koruluğa, bir yarı tanrı gibi giriyor.
 Uyuşturan renkler ve cansız lekelerle dolu, tuhaf bir hiçliğin içinde yavaş yavaş solup, eriyip gidiyor...
 Sanki böyle bir şey, hiç olmamış, hiç yaşanmamış gibi...


*


Kısa Bir Öykü / Lortop / 86. Bölüm / Düzeltilmiş asıl metin.

Derede, ikindi güneşi eşliğinde, at üstünde bir adam beliriyor.  Öyle yavaş gidiyor ki, güneşin servilerde oynayışı, yaprakların arasından süzülüşü, çırpınışı, süzmelerin yer değiştirişi, atlıya; başı önüne düşmüş bir Zapata ya da Simavne Kadısıoğlu Şeyh Bedrettin gibi, yenilmişlerden bir ölü havası veriyor. Gölgelerin arasından süzülüşü, insanı keder dolu bir yalnızlık duygusuna sürüklüyor...

 
Atlı, belki kederli ya da umutsuz bile değildir, ama onu izlerken tuhaf bir duygulanımla, engin bir yalnızlıkta; ışık parçalanımları gibi bir halenin içinde geziniyor ve görüntü birden düşlere dönüşerek, bir saplantı gibi, neden bilmem, artık hep onu düşünüyor oluyorum. 
 Lortop'da sanki anlamış gibi, bana bakıyor sürekli, bir şeyler var diyor içinden, bir şeyler var!..
 Arka ayakları üzerine oturmuş, kuyruğunu hiç oynatmadan, atlıya bakıyor şimdi...
 Atlı, derenin içinden, kutsal bir sessizlikte ve sonsuz bir oyuntuda, bir dolambaçta kaybolacakmış gibi üzünçlü, solgun, yitip giderken, ilerde, ansızın ortaya çıkarak, yamaçtaki keçi yoluna sapıyor ve az sonra,  hınçla düzlüğe çıkıyor.
 Şimdi güneş ışığı ve tüm gözler üzerinde, altın yaldızlı bir şövalye gibi ilerliyor ve uzaklarda, tümüyle gölgelerin içinde kalmış, bir korulukta, bir yarı tanrıymışçasına yitiyor.
 Uyuşturan renkler ve cansız lekelerle dolu, tuhaf bir hiçliğin içinde yavaş yavaş solup, eriyip gidiyor...
 Sanki böyle bir şey, hiç olmamış, hiç yaşanmamış gibi...







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder