29 Mayıs 2018 Salı

HARMS

 
Gustav Meyrink... İkinci paylaşım savaşının destroyer adlarından biri gibi sanki, Goben ve Breslau gibi, o birinciydi demeyin, olsun!.. Kruvazör adı gibi zaten fark eder mi... Öngörülerimizin tümü yanıltıcıdır ne yazık ki.
Gustav Meyrink'in Golem diye bir kitabı varmış, merak ettim, Golem biraz Musevi noktürnlerini çağrıştırıyor, okuyacağım o kitabı, ama sanal ağlar yüzyılında, onu bırakın galaktik çağlara yaklaştıkça, işi zorlaşıyor insanlığın, örneğin yoldaşlarım, tüm faturaları ödediğiniz halde, bir mail geliyor sizlere, faturalarınızı ödemezseniz, yaşamınıza son verilecek gibi!..
Treblinkacılar ödedim diyorsunuz, ekranda gözükmüyor ama, nereye çekersen oraya gider gibi bir mottoyla yanıtlıyorlar sizi, alındıları, kurdelalı fişçikleri getireyim diyorsunuz, binlerce fatura arasından, birbirini tutmayan, algoritmalarla süslü rakamsal labirentleri, Escher, Mobius döngüsü gibi şeyleri, sizin puantiye liginize uyduramıyorlar bir türlü ve işleriniz ters gitmek şöyle dursun, hücreye kapatmak gibi nazik şeylerle tehdit ediyorlar artık sizi ve astarı yüzünden pahalı borçları ödemenin daha ehven olduğunu görüp, gururla kredi kartınızın şifresini basarak, göklere doğru şahlanan bir edayla ödüyorsunuz biriktirdiğiniz hayati tehditleri!..
Dünyaya taksit ve fatura ödemekle geldiniz ey kullarım, cennet ve cehennem onların bonusları!..
Bitmedi ödeyemezseniz eğer, ömrünüze yayalım borçları gibi sevecenlik dolu bir öneride bulunuyorlar, bu görünmez ejderha ve sanalitik tanrılar!.. Yaşamınız yıllarca yıllar kadar yıl süren taksitler ve minicik borçlarla sürüp giden bir kölelik cumhuriyetinin, bayrak sallamalarıyla tükenip gidiyor artık, mutlusunuz çünkü elle gelen düğün bayram, hepimiz birimiz için, birimiz hepimiz için değil mi yani!..
Sonuçta, kaldırımlarda yürüyen paryaların sırtında Matrix fabrikalarında üretilen hangi marka otomat cihazı, ne renk kumanda var diye göz atarak dolaşıp duruyorum artık sokaklarda.
İnanın ben kendime değil onlara acıyorum, çünkü o kadar fütursuz ve vurdumduymaz ki onlar, bütün yoksulluk ve yoksunluklarına karşın, bu hoplit takımı ve çift gözlü primatlar, örneğin yeni seçilecek president ve onun ayakçısı general elektrikçilerine, bağışta bulunalım diye birbirinin kasığını kaşıyorlar, -şakacıdır bu yaratıklar- nasıl yani diyorum onlara, ya diyorlar gözümün içine baka baka, kölelik ücretlerine yapılan son zammı -minicik bir mango parası!-, aylardır ekranın köşesinde endam eyleyen hesap numarasına havale edelim diyorlar, yahu diyorum canım feda ama, hesap numarasını yanlış girmişsiniz, tuşlarınız f klavyeymiş gibi numaralarla bağış yapmadığınızı ileri sürerek bizi döviz kuru üzerinden icraya vererek, perül perişan edip, alenen borçlandırarak ikinci kez almasınlar -riali- diyorum, o kadar da değil Zübeyde, sen taş devrinde yaşamışsın reenkarne olduğun devirlerde deyip, hiç tınmıyorlar, dalgalar yayıp, duman tüttürüyorlar benimle!..
Öldürmeyen rabbin seni güçlendirir kız diyorlar, oğlanım ben diyorum onlara aaa uzatma ne fark eder diyorlar, hangi devirde yaşıyorsun sen diyerek... Ama öyle deseniz de rabbim değil Nietzsche öldü işte diyorum ama, yine de acımıyor acınasılar, hep üste çıkıyorlar!..
Efendim yeni zamlar kapıdaymış, kölelik ücretleri öyle artacakmış ki tüm açıklarımızı kapatacakmışız, buna benzer milyonlarca katakulliyle geçiyor hayatımız, ben umudumu çoktan kestim hayattan, lafı uzatmayayım, bu zamazingalardan çıkardığım sonuç şu; Bu internet ağlarının esaretinde, bana aşık oldukları için yükseltilen gigabayt çağlarında, daha doğrusu galaktik ve yıldızlararası yaşama doğru sürüklenen bu Adem ve Havva klanıyla, envaı çeşit primatlardan, etsel üretim, kitlesel kölelik çağlarından el alan yaşamımız, korkunç derecede mağaratik aslında, taş devrinden, mastodonlar döneminden, çok daha geriye doğru akıp gidiyor, olağan dışı bir dehşetin gölgesinde sürüklenerek, rögar kapaklarına, lağım kuyularına doğru yol almaktayız dostlarım.
Şunu söylemek isterim ki, çağdaşlık, somut verilerle değil, soyut verilerle ölçülebilir ancak, yaşam cismani değil ruhani bir görüngüyle karşılaştırılabilir, bloody mary içtiğinde değil, kruvasan yediğinde değil, gülümsediğinde ölçebiliriz insanın krematoryum tehditlerine olan direncini...
Topluca bir kölelik ve görünmez primatlar gibi, prangaların yön belirlediği, tüm kitlelerin Pavlov'un köpeği gibi, hep birlikte havladığı, hep birlikte tepki verdiği çağlara doğru gidiyoruz. Tüm insanlığın köle olduğu ve ekrandan gelen işaretlerle devinip, evrenik yönergelere harfiyen uyan bir ilkel hominid çağlarına doğru sürükleniyoruz.
Artık kapımızın çalınarak, ellerimize arkadan kelepçe vurularak bir yerlere götürülmemiz, faili meçhul olma çağlarımız kapandı. Her şey olduğumuz yerde olup bitiyor. HOMOHOME zaten bir köle, zincir gereksiz artık, bak tuşa bastım, yok oldun işte!.. Sürüden ayrılanı kurt kapar, kölelik senin için bir ayrıcalıktı, zavallı hayvan bir türlü anlayamadı!..
İşte homohome için yazılan ağıt, bizim son marşımız işte bu...
''Smyrna dağlarında çiçekler açar / çip bileşenleri şip para yapar / bak ışık öttürüyor biri aşağıda / pencereden bak ve gözünü kapa / sokak radyasyonla yıkanacak akşam / ışık öttüren adam hey / çok komiksin sen ama / oturduğun kanepeden mantarları topla / onu bana inandır / her şey ya tanrıdan ya aptallıktandır / öptüm seni civanım / ya ya ya / sey sey sey / şa şa şa!..
Cebinden bir kurbağa çıkar / ah kilide soksana / vulvayı sabitle ama / sincap pişirmeyi unutma / gökyüzü camdan / geliyor amcan / bak yağmur yağıyor çanaklara / TO KYO / KYO TO / Michel şapeli boya / hor horoz içeri gir / ötüp durma boşuna / her şey dumandan işte / tavuk gagalıyor pijamanı / bak expromt spontane / balığın güldü mü Hindi bey / turna yemişlerin masada / guguk kuşu kursağı odada / açar gibi yap ağzını / bütün şehir şiir yazacak bugün / iyi aç ama / püskürtecekler ağzına / ooo üüü eee / uuu iii ööö
Küçük sakalın bülbüle benziyor senin / yemek borun yanıyor / bakır bakışlı mıhçıktım benim / Canopusum aşkım benim / kedi kulaklım / biri yaya Rusyalara gitmiş / biri ayakkabısını yemiş / taş günah işler mi demiş biri / uvertür paşa sormuş fuhuşu / dağ yerinden oynamamış / kedi örgüsünü bitirmiş / fare ağustos bugün mü demiş / Galyalı tükürmüş mendiline / bak karyoladan düş / bulut ne güzel / elim üşüdü ne çok sevindim / kız içine gir çok sıcak / ne güzel yaşıyoruz bak / Smyrna dağlarında çiçekler açar / ah ah ah / hoş hoş hoş / hav hav hav!..''
Alo Bay E, söz konusu işlem yapıldı, thanks, onları sakinleştirecek bundan daha iyi bir metin olamazdı!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder