17 Temmuz 2017 Pazartesi
YANILSAMALAR
Petit kesinlikle idiot, bak ben ne dedim, altın oran demek koşullara göre ortaya çıkan formül demek, Abyys filmini izleyin, sudan canlı üretiyor uygarlıkları, bir bilimkurgu ama bence gerçek. Dünya biricik değildir, üzerinde canlı olması da onu eşsiz kılamaz. Abyys de şöyle bir söz var, mikroorganizmalar (bakteri, virüs, colloid, yarıyaşarlar) bizden daha gelişmiş bir uygarlık, bizim yaptığımız her şeye muktedirler. Yalnızca uzaya çıkma düşünceleri yok! Çünkü orada da varlar!..
Ben insanın uydurduğu kavramlarla oyalanan zavallı bir mahluk olduğunu düşünüyorum ve sesimizi birbirimize bile duyuramayan Hernani cennetinin mudileriyiz!.. Örneğin atom bombasını ilk kendi üzerinde deneyen bir yaratığın embesil olamayacağını savlayan biri var mı, var. Çünkü embesil!..
Dianthus, dağ karanfili, tanrı çiçeğiymiş, frak giyerek batılı olacaksak E.T kılığında uzaylı olalım, daha havalı olur. Hindistan'da göz rahatsızlığı ve görme bozukluğu olanlar her sabah çıplak ayakla ayrıkotu üzerine düşmüş çiy damlaları üzerinde yürürmüş, ultra embesil demeyelim, ayıp olur.
Robotlar rahatlıkla çocuk sahibi olabilirler, döl yatağı üretici makine değil mi, robotun içine de, kendini üreten bir mikro fabrika koyulacak, diğer robot tuşa bastığında, yaz gelmeden Mirobot emekleyecek ama aslında bu meşakkatli bir yöntem, emin olun gün gelecek avcumuzu dua eder gibi açtığımızda, parmak uçlarımızdan yayılan ışın ne düşünüyorsak, gökten onun inmesine neden olacak, yahu bu da olmadı çünkü masallarda var, bence tanrı ne istiyorsun Nemo dediğinde, soru sormadan onun isteği gerçekleşecek, çünkü evrende neden sonuçtan sonra gelir. Çünkü evren yaratıldı, insan peyda oldu, adem çıktı rabbim dedi, amca şunu önceden söylesene, ben bile kaç kere söyledim be!..
Herkes cenneti düşlüyor, biliyorlar ki bu dünya cehennem ve tanrıyla şeytanın Limited şirketidir.
Fare kalbinden, insan kalbi üretilmiş, ilerde aşağılamalar şöyle olacak, sus sıçan kalpli kokona, aa aslan kalpli Leo hoş geldin, kedi kalpli Maryciğim dön artık, domuz kalbi takmışlar galiba sana... İşte bu böyle olduğu sürece, insan gelişmiyor, tekerlek değiştiriyor, kaportası boyanıyor, dişini beyazlatıyor yalnızca. İnsan vahşi ve sürekli tekleyen bir hayvansı ve bilim de hiç bir şeye yaramayan tamirci dükkanıdır!
Tarih boyunca bilim, safsata ve Şarlotanlıkla iş gören, kurulu düzenin yardakçılığına yarar, tüketoman, kapitalist çılgınlığın çocuklarını üretir bir Frankşeytanlıktır. Bilim kıyamet provasına hazırlanmaktan başka bir şey değildir, bilim adamları da Janus'un çocukları, Judas'ın ortakları, gülümseyen palyaço kılıklı birer zombidir ve Einstein'da Hiroşima gestaposu bir mübadil. Hawking'de nemfoman Elizabeth'in şark dilencisi kisvesine bürünmüş, agresif şarlatanı!..
Bu durumda müslim olanın barışçı bayrağı altında birleşmelidir dünya, yoksa mesihini -çarmıha gerecek kadar- paslı çiviyle onun babasına ve tanrısına meydan okuyacak denli alçalabilen bir şakirt ve eti ekmek, kanı şarap ilan edecek kadar insan soyunun düşmanı olabilen bu mülganın ilgilileriyle, bu dünya Mars'a değil, kıyamete gidebilir ancak Daniel'in çocukları!..
Bilim dediğimiz sabit sayılarla -pi gibi-, uydurduğu formüllerin sağlamasını garanti eden insan soyunu sömüren bir kalpazanlık çetesidir, tanrının evladını kurtardı mı bunlar, vejetaryen bir ırk vardı eskiden, şiddet yanlıları yok etti o çocukları, bilimde seyretti yahu. Özgürlük arıyorsak, İsa'yı ele verenlere dur demeliyiz, kim onlar; West Imperial Corporation, yoksa ölüm hoş geldi, sefa geldi. Çünkü DNA sapkını bir insanlık anomalisidir bunlar!.. Bunlar Frankşeytan'dır.
Müslimler bir kere batıya gitti eşsiz Endülüs medeniyetini yarattı, bunlarsa holacaustu, ötekiler ışığın çocuklarıysa, bunlar kasabın kedileri, siyah inci tacirleri ve iskelet avcılarıdır. Peygamberini öldürecek kadar gözü dönen bir medeniyet, yarın tanrısının ölüsünü de meydanlarda sergileyecek kadar alçalabilir. Bunlar, söylemesi güç gerçekten barbar ve kanibalisttir!..
Ama erişemediğimiz nice boyutlar varken, her şeyi tanrı yarattı diye kestirip atmamız, onu güldürüyordur. Çünkü toto tutuyor, gene de gezegene bu kadar acımasız davranan bir yaratık, yarın tanrısını kuyruğundan sürükleyerek bir meydana bırakabilir, kanatlı bir zebaniymiş bu diyebilir, şehir diye icat ettiğimiz dirsek silolarında, üretime hiç katkısı olmadan, yaratanın elçisi üreticilerden, bir evet karşılığında daha fazla kazanan, üstelik fareler varken, vahşi ruhlarında, minyatür birer pars; kedilerini besleyen, türün öbür bireyleri oldukça, kommensalist yaşamın ecinnileriyiz biz...
Beynimiz ve sağrımız birbirinin türevidir bizim ve sabit sayılarla formüllerin sağlamasını yapma sanatıdır diyorum bilim, geldiği yer cehennemin arka sokağı, yani hurafe!.. Ey kedi besleyen vahşiler diyelim ki; din bizi uçurumun başına getirdi, ama bilim olmadan, oradan aşağıya itecek bir manivela, tanrının kucağından ayrılmadı daha, onun için, mürtecide bilimdir, inkarcıda, sniper'da! Yola getirilecek tek bir edim vardır bu dünyada, bilim!.. Bu dünyayı cehenneme çeviren, Yuşa Hazretleri değil, Einstein ve şürekasıdır, şunu demek istiyorum, bu yüzyılda ölenlerin sayısı, tüm yüzyılları geçiyorsa, bu dünyayı cehenneme çeviren kimdir, bilimin büyüleridir, oysa bütün yanardağlar atom bombası, doğaya öykünmekten kaçınmalıdır bilim, aynalar yalan söylemez, münkir!.. Egzersizler doğru yolu bulabilir.
Evet, Vladimir Burkony bir müzisyendi, geçmiş yıllarda; 'Ural Birliği'nin dağılması sonucu, ortaya çıkan parçalanma ve ekonomik kriz ertesinde; Ukrayna'dan ülkemize göç etmek zorunda kaldı. İyi bir eğitim görmüş ve kemana gönül vermiş biriydi. Durumu iyileşecek, geçim noktasında bir birikim edinecek ve ülkesine geri dönerek, derin araştırmalar, besteler yapmak ve akademik çalışmalarla, müzik tarihine katkılarda bulunmak istiyordu...
Ama düşleri gerçeklere yenildi ve ne yazık ki, bar ve pavyonlarda, ucuz işler, öylesi şeyler diye niteleyebileceğimiz ortamlarda yıllarını geçirerek, gün geldi umudunu yitirdi!..
Sanrılara kapıldı ve içine düştüğü karaduygular tüm bedenini ele geçirdiğinde; bir gece yarısı canına kıyarak, bu dünyadan ayrılmayı yeğledi.
Bu kitap, çağımızın 'Umutsuzlar Parkı'nda, kimselerin görmediği ve sessizce geçip giden, kimi canına kıyan, kimi yarı yaşar, köprü altlarında, sağda solda ömrünü tüketen ve tanrının düşünmekle, idealist ülküler peşinde koşmakla cezalandırdığı insanların; hepimizi dehşete düşüren, trajik romanıdır...
Kıyamet beşeri dinlerin söylencesidir, big bang bir kıyametti ve yaşamımızı ona borçluyuz! Pasif dilencilik çağlarından, agresif dilencilik çağlarına geçiyordur insanlık. Kanatları olan bir kuşa göre, beş milyar yılda ancak uçabilen insan, idiotizmin önderidir, ayrıca diğer canlıları öldürebilmeyi, kendisiyle savaşmayı bir uygarlık ve yetenek sanması onu ötekilerden geri düşünen bir yaratık yapar.
İnsan olsa olsa bir garibin evladıdır, gözünü yıldızlara çevirmesi köstebeğin gün ışığına çıkmasıyla eşdeğer bir edimdir ve insanın kozmik alınyazısı evrenden defolup gitmektir. Yüce ruh günaha girmek istemediği için bu işlemi iki ayaklı -bu yapım hatasının- bizzat gerçekleştirmesini istiyor! Onu üzmeyeceğine eminim! İnsan o kadar yeteneksizdir ki, dünyanın yuvarlak olduğu konusunda ortaçağın sonlarında bir konsensusa varabilmiştir, oysa dünya yuvarlak değildir, yalnızca yuvarlak görünür, bir görüntü bile onun kendine tapmasına vesile olacaksa, bu yaratık vallahi embesildir, amfibik kurbağa seviyesine bile gelemeyen ve hala arı sokmasından ölen insan, Mars'a taşınmayı marifet bilecekse, Suriyeli mültecilerin heykelini dikmelidir, taşınma rekoru kıranlar var içlerinde!..
Aya gidildiği kuşkulu, çünkü simülasyon çağlarında, tanrının sokağına girmiştik önce, internet kitle imha silahıdır bugün, filozofa fil derler kısaca bizim mahallede, aşk bağımlılık, sevgi ilkelliktir aslında, roketi penis zanneden ataerkil bir dünya burası, kobra yuvası.
Bakın tanrı yemin eder mi, kelebeğin üzerine, bulutu salıverir mi, bir suç işlese ve kumru neden şiir yazmaz, kendi şiirdir deme ama, tüccarların atı var ya, kurt gibi ulur, köpekleri katır gibi saldırır.
Aman dikkat, iyi dinleyin, ben çivi yazısıyla masaya matematik formüllerini yazarak, hiç çalışmadan iktisat fakültesini bitiren bir öğrenci bilirim, sonradan maliye bakanı oldu!..
Şu iki şey çok ilginç, ormanda bir haftada on beş insan öldürülmüştü, sonra anlaşıldı ki, bir bilgisayar oyununu, canlıya çevirmişler, ne kadar çok adam öldürürsen, o kadar puan artıyormuş.
İkincisi şu, yaşlı kadın karşıdan karşıya geçmesine yardım etmesi için genç bir kızdan yardım dileniyor, geçerken kadın, kıza bir iğne batırıyor, kız bayılıyor, bir araba tutuyor kadın, bu benim kızım diyor sürücüye, metruk bir yerde iniyorlar, araba çekip gidiyor, derken telefon çalıyor takside, kız cebini düşürmüş, sürücü kızınızı annesiyle birlikte bıraktım az önce diyor, adam olamaz annesi yanımda diyor ve hemen gel, beni onları götürdüğün yere bırak, bırakıyor adam ama çevrede in cin top oynuyor.
İki gün sonra kızın organları çalınmış, bir çöp konteynırında cesedi bulunuyor.
Edgar Allan Poe ağlıyor...
Bu öyküyü kaleme alamadan elveda dediği için!..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder